Emiroğulları Tarihi

Emiroğulları Tarihi

“Emiroğlu” “Emiroğulları”

“Emiroğulları hakkındaki en eski bilgilerimiz XIV. yüzyılın başlarına kadar gidebiliyor, o da Ordu ve çevresinde bağımsız bir beylik kurarak Trabzon üzerine seferler yapmasıyla başlıyor. Bu tarihten önceki bilgilerimiz ise daha çok kuvvetli varsayımlara dayanıyor, kesin bir delilimiz yok.

Emiroğullarının Sinop’u yurt tutan Çepnilerden olması büyük bir ihtimal. 1277’de bu şehirde Trabzon Rumlarını mağlup etmelerinden anlaşılıyor ki Selçuklu Devletinin otoritesini tam anlamıyla kuramadığı bu bölgedeki en önemli Türk gücü denizde yapılan bir savaşta (burası da çok önemli çünkü Türkmenler deniz savaşlarında pek başarılı değiller hatta hiç bilmiyorlar bu tür harbi de denilebilir) Komnenosları mağlup eden Çepniler bölgedeki en büyük Türkmen unsuru.”

“Oğuzların 24 boyundan birisi olan Çepniler daha sonra doğuya doğru yayılmaya başlamış olmalılar ki Sinop’un bundan sonraki tarihinde Çepnilerle ilgili fazla bir malumat yok ve bunlar Orduya yerleşen Hacı Emir önderliğindeki Türkmenler olmalılar.

 

Nitekim Faruk Sümer de Çepniler ve Tirebolu Tarihi eserlerinde bu varsayımı doğruluyor. O sebeple Hacı Emirlilerin kökenini Çepnilere bağlamamız doğrudur. Osmanlı Devleti bölgeyi denetim altına aldığında Giresun-Ordu’yu kapsayan bölgede kurduğu vilayete Çepni vilayeti adını vermesi de bu düşüncemizin somut bir örneğidir ve Osmanlı buralarda yoğun bir şekilde yaşayan Türkmenlerin adıyla yöreyi anmaya başlamıştır.

 

Osmanlı hakimiyetinden sonra Emiroğullarının yayılması meselesine gelince. Osmanlı Devleti nüfus olarak Türklerin zayıf olduğu bölgelere kendine bağlı unsurları yerleştirerek demografik yapıyı kendi lehine çevirmeyi ve bu sayede hakimiyetini pekiştirmeyi düşünmüştür. Bu amaçla Trabzon’un fethinden sonra da bölgeye Çepnileri göç ettirmek suretiyle bu dengeyi sağlamıştır. Hatta Grek kaynakları, Trabzon ve çevresinin Türk yurdu haline gelmesinin ilk aşaması olarak bu göçü gösterirler. Trabzona göç eden grup böyle oluşmuştur. Aynı durum zaman zaman bölgenin başka kesimlerinde de olmuştur. Maden yataklarının büyük zenginlik oluşturduğu Gümüşhane, Karadenizin art kısmının güvenliği için büyük önem taşıyan Amasya, aynı şekilde doğudaki uç haline gelen Artvin bu tür iskan hareketlerinin yaşandığı yerlerdir.

 

Bu göçlerle ilgili olarak Hanefi Bostan’ın Türk Tarih Kurumu yayınları arasında bulunan XV-XVI. asırlarda Trabzon sancağında iktisadi ve sosyal yaşam çalışmasını tavsiye ederim, Osmanlı dönemindeki nüfus hareketlilikleri buradan takip edilebilir. Ayrıca Bahaeddin Yediyıldız’ın Ordu Kazası Sosyal Tarihi de yukarıda bahsettiğim Çepni vilayetiyle ilgili önemli bilgiler içeriyor. Ayrıca kitabımın bibliyografya kısmında görebileceğiniz Giresun Tarihi sempozyumu kitabında da özellikle Osmanlı dönemindeki nüfus yapısıyla ilgili önemli bilgiler yer almaktadır. Cevdet Türkay’ın Osmanlı İmparatorluğunda Oymak, Aşiret ve Cemaatler kitabı ise sürmek istediğiniz iz konusunda size çok yardımcı olacaktır. Artvindeki ya da Gümüşhane’deki Emirlilerin hangi boya mensup oldukları bu kitapta Osmanlı kayıtları esas alınarak gösterilmektedir.”

Doç. Dr. İbrahim TELLİOĞLU

Doğu Karadeniz Bölgesinin Türk Yurdu Haline Gelmesinde Taceddinoğlu Ve Emiroğulları Beyliğinin Rolü

 

Moğolların son Anadolu valisi olan Eretna İlhanlıların çöküşünden sonra bağımsız hareket etmeye başladığında, Emir Doğanşah isimli bir Türkmen beyi Niksar ve çevresine hakim olmuştu. Eretna Bey bağımsızlığını ilan ettiğinde, Doğanşah, Emir Timurtaş’ın oğlu Şeyh Hasan ile ittifak kurarak O’na muhalif olmuş ve hakimiyetini tanımayarak Anadolu’nun bu güçlü liderine karşı çıkmıştır.[1] Eretna’nın devlet kurmasından çok önce, daha Anadolu’da İlhanlı hakimiyeti yıkılmamışken Doğancık Bey’in bağımsız hareket etmeye başlaması dikkat çekicidir. Nüfuzunu Kastamonu’ya kadar genişleten Taceddinoğulları beyliğinin kurucusunun 1309 yıllarında müstakil bir araziye sahip olma ihtimali yüksektir.[2]

 

Çobanlı Şeyh Hasan ile ittifak yaptıktan sonra topraklarını genişletmeye başlayan Doğanşah, Amasya’yı ele geçirmiş, Şeyh Hasan’ın takınabileceği tavırdan çekinen Eretna, bu olay karşısında sessiz kalmıştır. Taceddinoğulları ile Eretnalılar arasında oluşan düşmanlık bu şekliyle devam ederken, Mısır Memlûklu Sultanı Melik Nâsır’ın desteğini alan Eretna, bu sayede 1341 yılında Doğancık Bey’i Amasya’dan çıkartarak Niksar’a çekilmek zorunda bırakmıştır.[3]

 

Doğancık Bey’in 1348’de ölümünden sonra,[4] yerine oğlu ve beyliğin ismi ile anılmasını sağlayacak kişi olan Taceddin Bey geçmiştir. Taceddin Beyin ilk dönemdeki faaliyetleri hususunda kaynaklarda herhangi bir malumata rastlanmaz, O’nun hakkındaki ilk bilgiler, Eretnalılar Devleti’nin gerileme döneminde Niksar’da gerçekleşen hadise ile başlamaktadır.

 

Eretnalıların hakim olduğu topraklar üzerindeki siyasi otoritesinin zayıflaması ile birlikte, devletin elinde yalnız Kayseri ve Sivas kalmış, devlete bağlı emirler, hakim oldukları yerlerde kendi başlarına hareket etmeye başlamışlardır. Bu sırada payitahtı Niksar’da bulunan Taceddin Bey de, Amasya’da bağımsız hareket etmeye başlayan emir Şadgeldi’ye tâbi olarak bölgesindeki nüfuzunu güçlendirmeye çalışmıştır.[5] Orta Karadeniz’in güneyine düşen bu sahada yitirdiğini gücünü tekrar kazanmaya çalışan Eretnalı hükümdarı Alaeddin Ali Bey, Taceddin Bey’in devlete taahhüt ettiği vergi ve asker verme kararından geri dönmesini sebep göstererek, 1379 yılı ilkbaharında Taceddinoğulları üzerine sefere çıkmıştır. Niksar civarında karargâh kuran ordu şehre girme plânları yaparken, Eretnalı hükümdarı vezirine bile haber vermeden bir kısım askerle birlikte Sivas’a geri dönmüş, giderken de Niksar’ı kısmen yağmalayan Moğol oymaklarından Samagarlıların ganimetlerine el koymuştur. Alaeddin Ali Bey’in bu zamansız hareketi üzerine, veziri Burhaneddin, ordunun ağırlıklarını yağmalanmaktan güçlükle kurtarmış ve kuşatmadan kesin bir netice alamadan ordu ile birlikte Sivas’a çekilmiştir.[6]

 

Eretnalıların Taceddinoğulları üzerinde nüfuz tesis etme çabalarının sürdüğü bir sırada, Taceddin Bey, Canik bölgesindeki faaliyetlerini artırmıştır. 1379’da Yeşilırmak havzasının denize ulaştığı sahayı Ünye’ye kadar ele geçiren Taceddinoğulları, Komnenos hanedanının yöredeki en önemli rakibi haline gelmiş, Trabzon Rum Devleti bu beylik ile diplomatik münasebet kurma zorunluluğu hissetmiştir.[7]

 

Komnenoslar, Taceddinoğulları ile yakınlaşma çabasına girmeleri ile birlikte, III. Aleksios devrinin en yaygın diplomatik ilişki kurma vasıtası olarak gördükleri bir prensesi rakip tarafın önde gelen bir ferdi ile evlendirme yöntemine başvurmuşlardır. Ordu beyliği ile Bayram Bey’i damat edinerek uzunca bir süre dostluk kuran Trabzonlular, Taceddin Bey ile de akraba olarak Canik havzasındaki bu iki büyük gücü kendilerince zararsız hale getirmeyi başaracaktır. Panaretos’un kaydına göre, 14 Ağustos 1379’da kızı Eudokia’yı Taceddin Bey ile evlendirmek üzere Trabzon’dan ayrılan Kral Aleksios, Kılıç Arslan’ın Trabzon’u istila edeceği haberi üzerine Giresun’dan geri dönmüş, ancak eylülün sonuna doğru tekrar düğüne katılmak üzere Ünye’ye gelerek 8 Ekim 1379’da Eudokia’yı Taceddin ile evlendirmiştir. Bu evliliğin diplomatik neticesini de açık bir biçimde vurgulayan Trabzon tarihçisi, böylelikle kralın Yeşilırmak havzasındaki kontrolü sağladığını belirtmekle, [8] Taceddinoğullarını müttefik haline getirmenin ülkesi için ne kadar önemli bir imkân sağladığını ortaya koymaktadır.

 

1379 senesinde gerçekleşen olaylar zincirinde, bir taraftan Trabzon Rum Devleti Taceddinoğullarını kendi tarafına çekmeye çalışırken, diğer yandan toprakları üzerinde kaybettiği nüfuzunu tekrar kazanmaya çalışan Eretnalılar, Niksar beyliğini kontrolü altına almaya gayret etmiş, bu sebeple Taceddin Bey iki cephede birden mücadele etmek zorunda kalmıştır. Nihayetinde Komnenoslara üstünlüğünü kabul ettirerek kızlarını alan ve doğu sınırındaki faaliyetlerini sona erdiren Taceddin Bey, daha sonra yönünü Orta Anadolu’ya çevirecek, beyliğinin varlığını hiç bir zaman hazmedemeyen ezelî düşmanı Eretnalılarla mücadelesine devam edecektir.

 

Alaeddin Ali Bey’in 1380’de tekrar tahta geçmesinden sonra, Amasya emiri Şadgeldi’yi ortadan kaldıran Kadı Burhaneddin, müteakiben bağımsızlığını ilân edecektir.[9] Eretnalılara karşı Amasya emiri ile ittifak yapan Taceddin Bey, Anadolu’daki etkinliği bilinen Hacı Şadgeldi’nin öldürülmesi ve Kadı Burhaneddin’in devlet kurmasının ardından, eski hasımlarına karşı olan tavrını değiştirmemiştir. Kaynaklardan öğrenildiği üzere Amasya, Hacı Şadgeldi’nin ölümünden sonra oğlu Ahmed’in kontrolüne geçmiş, Taceddin Bey de onunla birlikte hareket etmeye başlamıştır.[10]

 

Eretnalıların yıkılmasından sonra, bunların hakim olduğu topraklar üzerinde yeni bir devlet kuran Kadı Burhaneddin devrinde, Taceddinoğulları beyliği hakkında Bezm u Rezm’de ve Grek kaynaklarında etraflıca bilgi bulunmaktadır.

 

Bezm u Rezm’deki kayıtlarından anlaşıldığı kadarı ile başta dönemin siyasî durumuna uygun olarak Sivas hükümdarına tâbi olan Taceddinoğulları kısa süre sonra çevresindeki beylikler ile irtibata geçerek bağımsız hareket etmeye başlamıştır. Amasya’da bulunan Emir Ahmed ile kurduğu ittifakı geliştiren Taceddinoğulları lideri, Kadı Burhaneddin’in Canik’te yaptırdığı kaleyi yıkmaya çalışınca her iki taraf arasında savaş patlak vermiş, 1386 baharında yapılan muharebede müttefikinden gelen yardım ile 7.000 askere ulaşan bir ordu hazırlayan Taceddin Bey, Sivas ordusu 5.000 kişi olmasına rağmen yenilmekten kurtulamamış, daha sonra Kadı Burhaneddin tarafından affedilerek bölgesine geri dönmüştür.[11] Bu hadiseden sonra Taceddin Bey Kadı Burhaneddin ile beyliği arasındaki husumete son verecek, mücadele sahasını doğusundaki topraklara kaydırarak Hacı-Emiroğulları ile rekabet etmeye başlayacaktır.

Canik yöresinin en büyük iki Türk beyliği arasında başlayan mücadele, aslında Anadolu’nun genel siyasî durumunu yansıtması bakımından önemli bir örnektir. Kadı Burhaneddin’in aracılığına rağmen Ordu’ya akınlar düzenleyen [12] Taceddin Bey, daha sonra büyük bir ordu hazırlayarak Hacı Emiroğulları üzerine yürüyecektir. Ancak, 24 Ekim 1386’da başlayan savaşta, 12.000 kişilik bir kuvvet ile Ordu’ya doğru ilerleyen Taceddin Bey, Emir Süleyman’ın kuvvetleri karşısında duramayacak ve 3.000 askeri ile birlikte harp meydanında can verecektir.[13]

 

Taceddinoğulları ile Hacı Emiroğullarının birbirleri ile savaşmaları, güçlerini birleştirip Trabzon’a saldırma ihtimalini tabii olarak ortadan kaldırdığı için, Komnenoslar açısından büyük bir şanstı.[14] Hadisenin sonuçları Karadeniz’e Türk yerleşimi bakımından incelendiğinde ise, Taceddin Bey’in ölümü ile birlikte, gücünün zirvesine çıkmış olan beyliği gerilemeye başlayacak, aynı zamanda, yöredeki Türkler arasında iç çatışmaya meydan verebilecek hadiseler de ortadan kalkacaktır. Zira, Taceddin Beyin ölümünden sonra yerine geçen oğlu Mahmud Bey, iktidarının ilk döneminde kardeşi Alp Arslan ile büyük bir taht mücadelesine girişecek, bu ortamdan faydalanan Kadı Burhaneddin, Niksar ve civarını işgal ederek Mahmud Bey’i tâbiyetine alacaktır.[15]

 

XIV. yüzyılın sonlarında, Canik havzasındaki siyasî yapı bu tarzda şekillenirken, Anadolu’daki güç dengeleri de baştan sona değişmeye başlayacak, Osmanlı Devleti, Kadı Burhaneddin’in hakimiyet sahasını daraltmaya başlayacaktır.

Kadı Burhaneddin’in Niksar’ı ele geçirerek Taceddinoğullarını kendine tâbi hale getirmesinden fazla bir süre geçmeden, Mahmud Bey Candaroğulları, Taşan oğulları ve Bafra beyleri ile Kadıya karşı ittifak hazırlamışlar, tam Sivas’a doğru harekete geçmek üzere iken Osmanlıların Candaroğulları beyliği üzerine yürümesi üzerine niyetlerini ertelemek zorunda kalmışlardır. Kendisine karşı kurulan ittifak girişiminde başarısız olunmasına rağmen harekete geçen Kadı Burhaneddin, bulunduğu bölgede önemli bir denge unsuru haline gelen ve 1394’te Timur’un yaptırdığı tespite göre Canik’teki muhalifleri arasında 6.000 askerlik gücü ile en büyüğü olan Taceddinoğullarını yanına çekmeye çalışmıştır. Sivas sultanının Amasya’yı almasından sonra kısa süreli de olsa müttefik oldukları görüntüsünü veren Taceddinoğulları, Kadı Burhaneddin’in bölgedeki etkinliği azalınca tekrar muhalefete başlamış ve bu sefer de Osmanlı Devleti ile ittifak kurmuştur.[16] Nihayet 1398’de, Kadı Burhaneddin ile Akkoyunlu Karayülük Osman arasında çıkan savaşta Sivas hükümdarının mağlup olması ve harp meydanında ölmesi üzerine,[17] Niksar beyliğinin Canik havalisindeki faaliyetlerini sınırlayan en büyük düşmanı ortadan kalkmış ve Taceddinoğulları Osmanlı Devleti ile kurduğu ittifak sayesinde büyük bir hareket serbestliğine kavuşmuştur.

 

Taceddinoğullarının Osmanlı tâbiyetine girmesi, Sultan Bayezid (1389-1402) Canik’i ele geçirdiğinde, bölgedeki beyler ve Amasya emiri Ahmed Bey’in Osmanlıların hakimiyetini tanıması ile olmuş, çevresindeki herkes gibi Alp Arslan Bey de Osmanlı saflarına geçmiştir.[18] Taceddinoğulları ile Osmanlılar arasındaki ittifak kısa süre sonra gerçekleşen bir hadise ile Niksar beyliği açısından ne derece önemli olduğunu göstermiştir. Solak-zâde’nin kaydına göre, 1403 başlarında Kubadoğullarının Niksar kalesini muhasara etmesi üzerine, Çelebi Mehmed (1413-1421) hemen bölgeye gelmiş, Kubadoğlu beyini mağlup ederek bölgedeki diğer bir Türk beyliği olan Taşanoğullarına sığınmak zorunda bırakmıştır.[19]

 

Niksar beyliğinde Osmanlıların metbu olarak tanındığı bir sırada, Mahmud Bey’le taht mücadelesi yapan ancak başarılı olamayan kardeşi Alp Arslan’ın oğulları olan Hüsameddin Hasan ve Hüsameddin Mehmed Yavuz, amcalarının Niksar taraflarına hakim olmasından sonra Samsun ve Çarşamba mıntıkasına giderek bu yörede kendi başlarına hareket etmeye başlamışlardır.[20] Ankara Savaşı’ndan sonraki dönemde Hasan Bey bağımsız davranmaya devam etmiş,[21] hatta Osmanlı Devleti’nin fetret devrine girmesi ile birlikte topraklarını genişletmeye başlamıştır. Bir kayda göre, Taceddinoğlu Alp Arslan’ın oğlu Hasan Bey, Kubadoğlu Cüneyd’i yenerek Canik’i ele geçirmiştir.[22] Bunun üzerine Çelebi Mehmed, Anadolu’ya geçme lüzumunu hissetmiş, 1419’da büyük bir ordu ile Samsun’a gelen Sultanın gücü karşısında Gâvur Samsun’u koruyan askerler hisarı yaktıktan sonra gemilere binerek kaçmış ve Biçeroğlu Hamza Bey orasını ele geçirmiştir. Bundan sonra Müslüman Samsun’u elinde bulunduran Hızır Bey, savaşmadan hakim olduğu toprakları padişaha teslim etmiş, böylece Samsun şehrinin her iki kısmı da Osmanlıların eline geçmiştir.[23] Canik mıntıkasının sahil kesimini büyük ölçüde ele geçiren Osmanlı Sultanı, Samsun’u almakla Hasan Bey’in yayılmacı tavrının önünü kesmiş, ancak beyliğinin asıl hakimiyet bölgesi olan topraklara dokunmamıştır. Bunun sebebi, Amasya tarihinde belirtildiği üzere, Kubadoğulları’nın aksine Taceddinoğulları’nın Osmanlı Sultanı ile yakın ilişki kurmasından kaynaklanmaktadır.[24]

 

Osmanlı Devleti’nin fetret devrini geçirmesinden sonra, II. Murad dönemi ile birlikte, Anadolu’nun birçok bölgesinde olduğu gibi Canik yöresinin de siyasî yapısında önemli değişiklikler olmuştur. Yeni Osmanlı sultanının Yörgüç Paşa’yı bölgedeki beylikleri ortadan kaldırma yetkisi ile Amasya valisi olarak atamasından sonra, bir önceki dönemde Osmanlı sultanı ile yakınlıkları bilinen Taceddinoğullarının da bağımsızlığı tehlikeye girmiştir. Osmanlı tarihlerindeki kayıtlara göre, 1427-1428’de Hasan Bey’i bir düğüne davet ederek burada kendisini tutuklatmak isteyen Yörgüç Paşa, Taceddinoğlu emirinin davete katılmaması ile bu emeline ulaşamamış, ancak Amasya valisinin memleketini zaptedeceğini sezen Hasan Bey haber göndererek kendisinin memleketini teslim edebileceğini bildirmiş ve Osmanlı hakimiyetini kabul etmiştir. Bununla birlikte Yörgüç Paşa, Hasan Bey’i yakalatarak Bursa’da bir hisara hapsettirmiş, akrabaları Amasya’ya gönderilmiş ve toprakları Osmanlı Devleti hakimiyetine girmiştir.[25] Böylece Canit-i Göl olarak bilinen bugünkü Çarşamba ve Terme bölgesi Osmanlıların eline geçmiştir.[26] Bursa’da hapsedildiği hisardan kaçan Taceddinoğlu, iki yıl kaçak olarak yaşadıktan sonra tekrar Osmanlı Sultanına sığınmış ve kendisine Rumeli’de tımar verilmiştir.[27]

 

Osmanlı fethinden yaklaşık çeyrek asır sonra gerçekleşen Şeyh Cüneyd’in Trabzon seferi, Taceddinoğullarının yaşadıkları yöredeki etkinlikleri konusunda çok önemli bilgiler vermektedir. 1447’de babasının yerine Safevi tarikatının başına geçen Şeyh Cüneyd, amcasının tarikat liderliğini ele geçirmesi sebebi ile Erdebil’den ayrılarak Anadolu’ya, daha sonra Suriye’ye geçmiş, ancak buradaki siyasi hadiseler üzerine yanında hemen hemen kimse kalmayacak şekilde tekrar Anadolu’ya gelerek Canik’e gitmiştir. Bu sırada bölgede vali olan Mehmet Bey şeyhi iyi karşılamış olmalıdır, çünkü şeyh, Trabzon’u ele geçirerek bölgede bir devlet kurmaya çalışmış, bölgeden aldığı destek ile Trabzon’u kuşatmıştır.[28]

 

Batılı araştırmacının eserinde vali olarak adlandırılan Mehmet Bey, aslında Taceddinoğlu sülalesinden gelmektedir. Osmanlı padişahı II. Murad’dan mülk isteyen Cüneyd, bu isteği kabul edilmedikten sonra Anadolu’nun çeşitli yerlerinde dolaşmış ve taraftar toplamış, daha sonra yukarı Kelkit vadisinden hareketle Canik bölgesine gelmiş, burada, Taceddinoğlu Mehmed Beyle buluşmuştur. Bu sırada Rum Devleti zayıf bir durumda olduğundan Şeyh Cüneyd Trabzon ve yöresini fethederek orada bir beylik kurmaya karar vermiştir. Anadolu’daki bütün müritlerini silahlı olarak yanına davet ettikten sonra Taceddinoğlu Mehmed Bey ile Trabzon üzerine yürüyen[29] Şeyh Cüneyd, büyük başarılar kazanmasına rağmen şehri ele geçirememiştir.[30]

Niksar merkezli olarak kurulan ve sahilde Çarşamba ile Terme’ye kadar yayılmayı başaran, zamanla deniz kıyısındaki arazisini Samsun’dan Ünye’ye kadar genişleten Taceddinoğulları beyliği, Canik havalisinin Türk yurdu haline gelmesinde önemli bir rol üstlenmiştir. Türkiye Selçuklu Devleti döneminde Samsun civarına yerleştiği tahmin edilen ve Moğol istilasından sonra Doğanşah’ın bağımsız hareket etmesi ile ismi duyulan Taceddinoğulları, Karadeniz bölgesine yerleşen Türkler arasında, hem çevresindeki Türk beyliklerini bir araya getirerek Anadolu’ya hakim siyasî güçler ile çatışabilecek askerî gücü hem de Trabzon Rumlarına üstünlüğünü kabul ettirmesi ile ön plâna çıkan bir Türk beyliğidir.

 

1386’da on iki bin askerlik bir güce sahip olduğu bilinen Taceddinoğulları, yaklaşık altmış bin civarında bir Türk nüfusuna malikti. Bu husus, o dönem itibarı ile Karadeniz’in etnik yapısının Türkler lehine değişmesinde Taceddinoğullarının ne derecede önemli bir nüfusa sahip olduğunu gösterir. Ancak, Taceddin Bey’in iktidar hırsı yüzünden Hacı Emiroğulları ile savaşması, beyliğin gerilemesine yol açtığı gibi, Karadeniz bölgesinin mukadderatını değiştirebilecek bir birliğin olmaması da Trabzon Rum Devleti’nin 1461’e kadar yaşamasını sağlamıştır.

 

1386’daki savaşta askerî gücünün önemli bir kısmını ve liderini kaybeden Taceddinoğulları, Osmanlı Devleti ile ittifak kurmalarından sonra tekrar eski kudretine yaklaşmış ve Kubadoğullarını yenerek Samsun’a hakim olmuş iseler de, 1428’de Yörgüç Paşa tarafından ortadan kaldırılmışlardır. Buna rağmen, beyliğin yıkılışından neredeyse çeyrek asır sonra Şeyh Cüneyd’in Trabzon seferini ağırlıklı olarak Taceddinoğullarından kurduğu ordu ile yapması, bu ailenin yaşadığı bölgedeki nüfuzunu ortaya koymaktadır.

Kaynakça

[1] Hüseyin Hüsameddin, Amasya Tarihi III, İstanbul 1927, s. 11, 28.

[2] Mevlüt Oğuz, “Taceddin Oğulları”, DTCFD, VI/5, (1948), s. 471-473.

[3] Hüseyin Hüsameddin, Amasya Tarihi III, s. 28-30.

[4] Erdoğan Merçil, Müslüman Türk Devletleri Tarihi, Ankara 1993, s. 319.

[5] Hüseyin Hüsameddin, Amasya Tarihi III, s. 67.

[6] Aziz b. Erdeşir-i Esterâbadî, Bezm u Rezm (nşr. M. Öztürk), Ankara 1990, s. 145-148.

[7] Anthony Bryer-David Winfield, The Byzantine Monuments and Topography of the Pontos I, Washington 1985, s. 102.

[8] Lebeau, Histoire du Bas-Empire XX, Paris 1836, s. 503-504.

[9] Kadı Burhaneddin’in Amasya emirini ortadan kaldırması ve sonrasında bağımsızlığını ilân etmesi için bkz., Aziz b. Erdeşir-i Esterâbadî, Bezm u Rezm, s. 215-243.

[10] Kazım Dilcimen, Canik Beyleri, Samsun 1940, s. 33.

[11] Aziz b. Erdeşir-i Esterâbadî, Bezm u Rezm, s. 146, 297-301.

[12] Aziz b. Erdeşir-i Esterâbadî, Bezm u Rezm, s. 309-313; K. Dilcimen, Canik Beyleri,s. 34.

[13] Lebeau, Histoire du Bas-Empire XX, s. 505.

[14] George Finlay, The History of Greece and of the Empire of Trebizond, London 1851, s. 440.

[15] Aziz b. Erdeşir-i Esterâbadî, Bezm u Rezm, s. 314-315, 402-408; M. Oğuz, “Taceddin Oğulları”, s. 480.

[16] Aziz b. Erdeşir-i Esterâbadî, Bezm u Rezm, s. 382-387, 411.

[17] İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Anadolu Beylikleri ve Akkoyunlu, Karakoyunlu Devletleri, Ankara 1988, s. 164.

[18] Hüseyin Hüsameddin, Amasya Tarihi III, s. 149-150.

[19] Solak-zâde Mehmed Hemdemî Çelebî, Solak-zâde Tarihi I, s. 112.

[20] İ. H. Uzunçarşılı, Anadolu Beylikleri ve Akkoyunlu, s. 154.

[21] M. Oğuz, “Taceddin Oğulları”, s. 485.

[22] Bkz., Neşrî, Mehmet, Kitâb-ı Cihan-Nümâ II (nşr. F. R. Unat-M. A. Köymen), Ankara 1987, s. 539.

[23] Hoca Sadettin Efendi, Tacü’t-Tevarih II (nşr. İ. Parmaksızoğlu), Ankara 1992, s. 96-97.

[24] Hüseyin Hüsameddin, Amasya Tarihi III, s. 174.

[25] Mehmet Neşrî, Kitâb-ı Cihan-Nümâ II, s. 601-603; Hoca Sadettin Efendi, Tacü’t-Tevarih II, s. 163-164.

[26] M. Öz, XV-XVI. Yüzyıllarda Canik Sancağı, Ankara 1999, s. 22.

[27] Åşık Paşaoğlu Tarihi (nşr. Atsız), İstanbul 1992, s. 95.

[28] Walter Hinz, Uzun Hasan ve Şeyh Cüneyd (nşr. T. Bıyıklıoğlu), Ankara 1992, s. 15-22.

[29] Faruk Sümer, Çepniler, İstanbul 1992, s. 33-35.

[30] 1456 senesinde Trabzon önlerine gelen Şeyh Hasan, şehri savunan Rum kuvvetlerine karşı büyük başarılar kazanmış, bu esnada çıkan yangın büyük paniğe sebep olmuş ve halkın büyük kısmı başka yere kaçmıştır. [Bkz., Miller, William, Trebizond The Last Greek Empire, Amsterdam 1968, s. 83.] Kral Ioannis’i maiyeti dağılmış bir şekilde, yalnız elli kişi ile kaleye sığınmak zorunda bırakan Şeyh Hasan, kaleyi ele geçiremeyerek çekilmiştir. [Bkz., Hammer, Osmanlı Devleti Tarihi III, İstanbul 1984, s. 696.] Bu çekilmenin sebebi, Hızır Bey komutasındaki Osmanlı ordusunun Trabzon’a taarruz etmesidir. [Bkz., W. Hinz, Uzun Hasan ve Şeyh Cüneyd, s. 21.] Bu hadisenin Taceddinoğulları açısından önemi, aradan yarım asır geçmesine rağmen, Trabzon Rum Devleti’ni ele geçirmek isteyen bir şahsın Canik’e gelerek Niksar beylerinden temin ettiği askerle Trabzon’u kuşatması ve neredeyse alacak güce ulaşmasıdır. Bu da göstermektedir ki, Osmanlı Devleti Taceddinoğullarını iltihak etmeyi başarsa bile, bu aile, nüfus ve güç olarak varlığını uzun süre daha devam ettirebilmiştir.