Bugün ki İlçe sınırları içinde yer alan Musalı Köyü’nün batısında Meletios adlı eski bir yerleşme vardır. Ayrıca, Kale Köyü yakınlarında Danişmendliler Dönemi’nden kalma mezar taşları ve yine kent yakınlarında bir Bizans şato kalıntısı bulunmaktadır.
Bu süre Rum Pontos İmparatorluğu’nun yönetimi altında kalan Mesudiye, daha sonra Hacı Emiroğulları’nın üstünlüğünü tanıdı. Bazı belgelere göre, Hacı Emir Bey’in malikanesi Mesudiyesi İlçesi’nin Eskidir Köyü içinde bulunmaktaydı.
1461’de Osmanlılar’a geçen kent, bu dönemde Karahisar-ı Şarki Kazası(na bağlı Milas adı altında bir nahiye merkeziydi. XIX. yy’da Karahisar-ı Şarki Sivas Vilayeti’ne bağlı bir sancak merkezi olunca, Milas adıyla da anılan kent, 1891’de II. Abdülhamid’e atfen Hamidiye adını aldı.
1.Meşrutiyet’in ilanından sonra Mesudiye adyını alan kaza, 20 Mayıs 1933’te Şarkikarahisar’ın Sivas İli’ne katılmasıyla, Şarkikarahisar’dan ayrılarak Ordu’ya bağlandı.
Ordu’nun en geniş İlçesi olan Mesudiye, ilin güneydoğusunda yer alır. Kuzeyden Ulubey ilçesi, doğudan Kabadüz İlçesi ve Giresun İli, güneyden Sivas İli, batıdan Gölköy, Gürgentepe İlçesi ve Tokat İli’yle çevrilidir.
Mesudiye, 1933’te Şebinkarahisar’ın Sivas’a bağlanmasıyla, ondan ayrılarak, Ordu’ya bağlı bir İlçe yapılmıştır.
İlçe ekonomisi tarıma ve hayvancılığa dayalıdır.
Bu ferman Mesudiye Alan Köyü ve Çaltepe Köyü’ne aittir. Şu an Alan Köyü Muhtarlığı’nda muhafaza edilmektedir.
Mesudiye’de yaylacılık geleneği sürmektedir. Adından en çok söz ettiren yaylalar Keyfalan ve Taştekne’dir. Yayla ve kültür şenlikleri ile Vosvos şenliklerinin bir bölümü bu yörelerde gerçekleştirilmektedir. Meydandüzü şenlikleri de yayla turizmine bir örnektir. Mesudiye, eski yerleşme sahaları, höyükleri, tümülüsleri ile Ordu’nun hemen her dönemine ait en çok taşınmaz kültür varlıklarına sahip bir ilçedir.
Keyf Alanı Yaylası:
Bu yayla Mesudiye İlçesi’nin güneyinde, deniz düzeyinden 1200 metre yüksekte, İlçeye 9 km. mesafededir. Etrafı tamamen çam ormanları ile sarılmıştır. Bol soğuk suları ve temiz havası vardır. Bu yaylayı doktorlar veremli hastalara dinlenme yeri olarak tavsiye ederler.
İçinde bulunduğumuz 21. Yüzyıl Bilgi Çağı olacaktır. Bu asırda kültür alışverişlerinin ve sosyal değişmelerin hızlandığı apaçık ortadadır.
Tarihî mirasından habersiz olan insanların, başka toplumların kültüründen etkilenmesi daha çabuk ve kolay olmaktadır. Daha sonra bu insanlarda iç çatışma ve kimlik bunalımı başlayacaktır. Neticede bu insanlar ne camiye ne de kiliseye yaranamayacaklar ve hatta her ikisine de faydaları olmayacaktır.
Dolayısı ile okuma-yazmada Avrupa kriterlerini yakalamış olan Mesudiye insanının kendi tarihlerini ve kültürlerini öğrenmedeki hassasiyetlerini tesbit ettik. İşte bu hassasiyet aşağıdaki satırların yazılmasını sağladı.
20.Yüzyılda yapılan arkeolojik araştırmalar Anadolu’nun çok eski bir yerleşim bölgesi olduğunu ortaya koymaktadır.Mesudiye M.Ö.II. binin başlarında Anadolu’da hükümran olan Hitit ve Urartu Krallıkları’nınn sınırı içinde gözükmektedir.
Daha sonra M.Ö. 670 yıllarında bölgemize Miletos’lular hakim olmuşlardır. Miletoslular daha sonraki yıllarda Pontuslular’la içiçe yaşayarak onlarla bütünleştiler. Pontus Kralı’nın M.Ö.63-88 yıllarında Romalılar’a yenilmesiyle bu bölge Roma İmparatorluğu’nun bir eyaleti haline gelmiştir.
Anadolu Selçukluları’na bağlı olarak 1095-1175 yılları arasında Danişmentliler Mesudiye yöresine hakim olmuşlardır. Dolayısı ile bu bölgeye ilk olarak bu dönemde Türkler yerleşmeye başlamışlardır.
Moğollar’la Selçuklular’ın Kösedağ’da savaşından sonra bu yöre İlhanlılar’ın eline geçmiştir. 1344 yılında İlhanlılar’ın hakimiyetinin sona ermesiyle Oğuz boyları Anadolu’nun çeşitli yerlerinde bağımsız yönetimler kurmaya başlamışlardır.
Şimdiye kadar Ordu ve Mesudiye ile alâkalı yıllıklarda, bir çok ansiklopedi ve yayınların tümünde, Ordu ve Mesudiye yöresinin Fatih Sultan Mehmed tarafından 1461 yılında Trabzon ile birlikte fethedildiği yazılıdır.
Dolayısı ile araştırıcı olmayıp sadece yaşadıkları bölge hakkında bilgi edinmek isteyen hemşehrilerimiz maalesef tercüme yoluyla yazılan tarih kitaplarını okuyarak yanlış bilgi sahibi olmuşlardır.
Şimdi altını çizerek söylüyorum Mesudiye ve yöresi Osmanlılar tarafından değil 1380’li yıllarda Oğuz Çepni beylerinden Hacıemiroğulları tarafından fethedilmişdir.
Daha sonra 1402 yılında Osmanlılar bu bölgeyi ilhak etmişlerdir. Ve ilk toprak yazımını (tahrir) yapmışlar, fakat bu tahrire henüz ulaşamadık.
Hacıemiroğulları’nın fethiyle birlikte bu bölgeye Oğuzlar’ın Çepni, Döğer, Eymür, Karkın, Ala-yuntlu, Bayındır ve İğdir boyları yerleşmiştir.
Bu boylar çoğu yere kendi isimlerini veya fetihte yararlılık gösteren askerlerin ya da komutanların ismini vermişlerdir. Mesela İğdir Dağı ismini İğdir boyundan, Musalı Köyü ismini bu köyü fetheden komutandan almıştır.
Mesudiye’ye ait elimizdeki en eski belge 1455 tarihli Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü’ndeki Tapu Tahrir Defteri’dir.
Hacıemiroğulları’nın bu bölgeyi fethiyle yönetim Türkler’in eline geçmiştir. Türkler’in engin hoşgörüsü sayesinde bu bölgedeki Rumlar çok rahat bir hayat sürmüşlerdir. Dini hayatlarına karışılmayan bu insanlar demokratik haklarını kullanarak din değişikliğine kesinlikle gitmemişlerdir.
18.yüzyıl sonlarından itibaren Mesudiye bölgesine Rum ve Ermeniler göç etmeye başladılar. Bir Rum Pontus Devleti hayal eden bu gafillerin nüfusu asla % 10 bulamamıştır. Osmanlı Devleti’nin zayıflamasını fırsat bilerek isyana kalkışan bu hainleri Türk Milleti rahatlıkla bastırmıştır. Ve Lozan Antlaşması ile söz konusu Rumlar Yunanistan ile mübadele edilmiştir.
Şu gerçek herkes tarafından iyi bilinmelidir ki Mesudiye ve Ordu yöresi Türkler tarafından fethedildikten sonra Hristiyanlar’ın sayısı çok azdı. Ve hiç bir zaman % 10 nisbetini aşamadığı gibi bir kaç istisna hariç varlıklarını son yüzyıla kadar sürdürdüklerini bütün tarihçiler ittifakla kabul etmektedirler. Rumlar’ın Osmanlı Devleti’nin zayıflamasıyla ve dış güçlerin desteğiyle nüfuslarını artırma ve devlet kurma hayallerinin hiç bir gerçeğe dayanmadığı için sonuç vermediği ve neticede ülkemizi gerçek sahiplerine terketmek zorunda kaldıkları açıkça ortadadır.
Elimizdeki tahrir defterlerine göre Milas Nahiyesi 1455-1613 yılları arasında 105 köye ve 20 mezreaya sahiptir. Bu yıllarda İskefsir’(Reşadiye) in tamamı ve Koyluhisar’ (Koyulhisar) ın bir kısmı Milas’a bağlıdır. Bu yıllar arasında Müslüman ve gebran ( Gayr-ı Müslim ) hane sayısı aşağıdaki cedvelde gösterilmiştir:
Tarih
1455 1485 1520 1547 1613
Müslim Hane 626
G.Müslim Hane 360
Müslim Hane 430
G.Müslim Hane 226
Müslim Hane 671
G.Müslim Hane 296
Müslim Hane 1052
G.Müslim Hane 464
Müslim Hane 1967
G.Müslim Hane 697
1912 yılında Mesudiye’de 15905 erkek ve 14169 kadın olmak üzre 30074 kişi yaşamaktadır.
1927-28 Türkiye Cumhuriyeti Salnamesi’ne göre Mesudiye’nin sosyo-ekonomik yapısı şöyledir: Mesudiye kazâsı Gebeme nahiyesi ile 75 adet köye sahiptir.125000 dönüm arpa 1750 dönüm mısır 200 dönüm patetes ziraati yapılmaktadır.
3680000 kilo arpa 20000 kilo mısır 2000 kilo patetes üretilmektedir.
317 beygir, 394 kısrak, 536 merkeb, 22 katır, 5560 inek, 6259 öküz, 1476 manda, 18030 koyun, 102454 keçi bulunmaktadır.
10281 erkek 12648 kadın olmak üzere toplam 22929 insan yaşamaktadır. Burada dikkatinizi çekmek istiyorum Cumhuriyet’le beraaber erkek nüfusunda büyük bir düşüş açıkça gözükmektedir. Bu durum büyüklerimizin Kurtuluş Savaşı’nda ülkemiz için cepheye gittiğini ve kahramanca şehid olduklarını açıkça ortaya koymaktadır.
1935 yılında yapılan genel nüfus sayımında Mesudiye’de 12482 erkek, 14207 kadın olmak üzere toplam 26689 kişinin yaşadığı tespit edilmiştir.
1940 yılı sayımına göre Mesudiye merkezde 1696 olmak üzere toplam 29657 kişi yaşamaktadır.
1945 yılı sayımına göre merkezde 1662 kişi olmak üzere 31856 kişi yaşamaktadır.
1950 yılı sayımına göre merkezde 1942 kişi olmak üzere toplam 33714 kişi yaşamaktadır.
1955 yılı sayımına göre merkezde 2234 kişi olmak üzere toplam 35392 kişi yaşamaktadır.
Mesudiye yöresi Osmanlılar döneminde nahiye olarak Milas ismiyle anılmaktadır. Bölgenin ağır şartları ve büyüklüğü nedeniyle idari yapı olarak çok değişiklik arzetmektedir. Karahisar-ı Şarkî’ye (Şebinkarahisar) bağlı olarak çok uzun yıllar nahiye olan Milas Karahisar-ı Şarkî’nin Sancak olmasıyla 1840 yılından sonra kaza olmuştur. Yavadı (Yeşilce Beldesi), Gebeme (Topçam Beldesi) , Hatunviran (Bayırköy), Yastura (Yeşilçit), Lağus (Güzle), Çavdar, Yavşan ve Parçı (Üçyol Beldesi) nahiye merkezliği yapan köylerimizdir.
Kaza merkezi Parçı köyünden alınarak 1863 yılından sonra şenlendilerek Pazaryeri olarak kullanılan bugünkü Mesudiye’ye 1876 de nakledildi. Ecdadımızın padişaha yazdıkları arzuhal ile (3 Za 1293) 20 Kasım 1876 tarihinde Milas ismi Hamidiye olarak değiştirildi.
1908 yılında Hamidiye ismi Mesudiye olarak değiştirilmiştir.
1899 yılında belediye teşkilatı kurularak Aliçavuşoğlu Mustafa Bey ilk belediye başkanı olmuştur.
20.05.1933 gün ve 2197 sayılı kanunla Mesudiye İlçesi Şebinkarahisar’dan alınarak Ordu İli’ne bağlandı.