Doç. Dr. Necati DEMİR
Şimdiye kadar tam bir biçimde çözülememiş yer isimlerinden biri Canik’tir. Canik günümüzde Canik dağları ile bilinmektedir. Canik dağları; Samsun’un güneybatısından, Kızılırmak vadisinden başlayıp Ordu’nun doğusundan akan Melet ırmağına kadar 180 km boyunca uzanır. Güney sınırı yaklaşık 60 km olup Kelkit ırmağında biter. Oltu Dokuzdeğirmen, Tunceli ili Mazgirt’in Aydınlık, Samsun merkez Çatalçam köylerinin eski ismi Canik’tir. Van merkez Gedikbudak köyünün daha önceki adı Canikli, Sivas ili Yıldızeli ilçesi Esençay köyünün bundan önceki ismi Canikdere, Samsun ili Bafra ilçesi Uluağaç köyünün eski adı ise Canikliyurdu’dur .
Canik kelimesinin ilk geçtiği metinlerden birisi, belki de ilk kez geçtiği Türkçe metin 1244-45’te kaleme alınan Dânişmendname’dir . Canik kelimesi eserde 25 kez geçmektedir . Bu eserdeki tasvirlere göre Canik’in sınırları şöyledir: Kuzeyinde Karadeniz, batısında Samsun, güneyinde Karakuş (günümüzde Ordu iline bağlı Akkuş ilçesi), doğusunda Trabzon ve Bulgar Dağları bulunmaktadır.
Selçuklular 1214’te Sinop’u topraklarına katmışlardır. İbni Bibi, Trabzon Tekfuru Kir Aleksi’nin 1214’te Sinop’a saldırmasını anlatırken: “Canik hükümdarı Caniti asker ve cephane dolu kadırgalarla Sinop’a saldırmak için geldi.” demektedir .
Osmanlılar, Trabzon Devleti’ne bağlı olan bölgelere Canit, Mülk-i Canit; Trabzon Devleti’ni yönetenlere de Tekfur-ı Canit, Melik-i Canit, Canitî adı vermişlerdir.
Osmanlı Devleti zamanında, XV-XVI. yüzyılda Orta Karadeniz Bölgesi’nde, sınırları Bafra’nın batısından başlayan, Samsun Merkez, Kavak, Salıpazarı, Terme, Çarşamba, Ünye’yi içerisine alan ve Fatsa ile Perşembe arasından denize dökülen Bolaman Irmağı’na kadar uzayan coğrafyada Canik Sancağı bulunmaktaydı .
Kâzım Dilcimen Canik Beyleri adlı eserinin girişinde Canik’in sınırlarını; Trabzon’dan bugünkü Samsun vilayetinin batı sınırı olarak göstermiştir. Güneyde ise Amasya ve Tokat il merkezlerine kadar uzandığını belirtmiştir .
1397-98’de kaleme alınan Bezm u Rezm’de Kadı Burhaneddin’in Canik’ten (Canit) gelecek hırsız ve haramilerin geçişini engellemek için Kelkit ırmağı üzerindeki Palasân köprüsünün iki yanına burç yaptırdığı kayıtlıdır .
Orta ve Doğu Karadeniz Bölgesi’nde saha araştırmalarımız sırasında Canik’in sınırlarını tam olarak belirlemek için özel bir çalışma başlattık. Sinop’tan Trabzon ili Çaykara ilçesine kadar sahil kısmına Canik (>Cenik), yüksek yörelere ise Yayla denmektedir. Yani bölge insanları yazın yaylaya çıkmakta, güzün güzleğe inmekte, kışın ise Canik’te yaşamaktadır.
Bütün bu bilgilerin ışığında Canik Bölgesi’nin sahil boyunca, doğuda Trabzon Rize il sınırından başlayıp, Canik Dağları da dahil olmak üzere, Sinop yakınlarına kadar devam ettiği anlaşılmaktadır. Güney sınırı ise Kelkit ırmağıdır.
Sınırlarını kabaca çizdiğimiz bu bölge, aşağı yukarı 1204’te kurulan ve batılı tarih araştırmacılarının abarttığı, Türk tarihçilerinin de batılıların dümen suyuna girerek Trabzon Rum İmparatorluğu diye adlandırdıkları devletçiğin sınırları gibidir.
Karadeniz Bölgesi, tarih içerisinde pek çok Türk boyu için ya yerleşim yeri ya da geçiş coğrafyası olmuştur .
Orta ve Doğu Karadeniz Bölgesi’ne Oğuzlardan önce Hunlar, Karluklar, Macarlar, Bulgarlar, Hazarlar, Uzlar, Kumanlar / Kıpçaklar ve diğer Türk kavimlerinin gelip yer yer yerleştiği bilim dünyasının bildiği bir gerçektir. Peçenekler’in de Karadeniz Bölgesi’ne önemli bir nüfusla gelip yerleştiği anlaşılmaktadır.
Bu konuyu açıklığa kavuşturmak için Peçeneklerin tarihine bir göz atmak gerekmektedir:
Oğuz Destanı ve İran destanlarındaki rivâyetlere göre Peçenekler, M.Ö. VII. yüzyılda Oğuzlar ve Alanlarla, Sakalar hâkimiyeti devrinde beraber yaşamaktadır. Efrasiyab’ın babasının veya dedesinin adı Beşenk’tir . Peçenek ismi büyük bir ihtimalle bu şahıstan gelmektedir.
Yazılışı 1072-73 yılında bitirilen Dîvânü Lügati’t Türk’te Peçenekler; Becenek ve Peçenek şeklinde yazılmış, Bizans ülkesine en yakın boy olarak tanıtılmıştır . Peçenek, Bulgar ve Süvarların dillerinin bir Türkçe olduğu ifade edilmiştir . Eserin bir başka yerinde Beçeneklere Rum yakınlarında oturan bir topluluk olarak yer verirken yine aynı sayfada Oğuzların bir boyu olarak göstermiştir .
Karadeniz Bölgesi’nde Peçeneklerin bulunduğuna dair delillerin en önemlileri; tarihî kaynaklar, yer isimleri, ağız özellikleri ve ticaret hayatı ile ilgili bilgilerdir:
Türkiye’nin önemli bir kısmını Türk vatanı hâline getiren Danişmendliler, Karadeniz sahillerine inme mücadeleleri verdiği 1070’li yıllarda, farklı zamanlarda ve farklı yerlerde en az üç kez Peçeneklerle karşılaşırlar. Bunlardan ilki Tatis / Tzatis ve onun yönettiği Peçenek ordusudur.
Tokat, Selçuklular tarafından alındıktan sonra Karadeniz (Canik) yönünden gelen bir ordu tarafından kuşatılır. Bu ordu, Dânişmend Gâzi komutasındaki Türk ordusu tarafından yenilir ve pek çoğu kılıçtan geçirilir. Sekiz bin asker de esir alınır. Esir alınan ordunun komutanının ismi Tadık’tır . Tadık bir Türk ismi olup Orhun Abideleri’nde de geçmektedir . Bu tarihlerde Canik ve çevresinde Peçeneklerin yaşadığı kesin olduğuna göre bu komutanın Peçenek Türkü olma ihtimali çok yüksektir.
1100 yılında Fransız, Alman ve Lombardlardan oluşan Haçlı ordusu Kudüs’e gitmek üzere İzmit’te toplanır. Fransız ve Almanlar, en kolay yolun Anadolu’nun güneyi olduğu fikrindedirler. Lombardlar ise bir yıl önce esir alınıp Niksar zindanlarında bulunan Bohemond’u kurtarmak için kuzeyden gidilmesi gerektiği görüşündedirler. Fransız ve Almanlar, Anadolu içlerine girildiğinde Türkler tarafından perişan edileceklerini bildirirler. Bunun üzerine Bizans İmparatoru Canik’te bulunan Peçenek Komutan Tatis/Tzatis’i haçlı ordusuna kılavuzluk yapması için İzmit’e davet eder . Tatis/Tzatis beş yüz Peçenek askeriyle İzmit’e gelir ve Haçlılara rehberlik eder. Tatis/Tzatis ve askerlerinin Peçenek olduğu ilim alemince kabul edilmiş bir gerçektir .
Tatis ve Peçenek askerlerinin rehberlik ettiği Haçlılar, Amasya yakınlarında bir ovaya ulaşıp konaklarlar. Selçuklu ve Danişmendlilerden oluşan Türk ordusu bir gecede Haçlıları dağıtır. Haçlılar çok büyük kayıplar verirler . Tatis ise kaçmayı başarır.
Tatis’in beş yüz askeri olduğu dikkate alındığında, 1100 yılında Canik civarında en az on bin Peçenek nüfusunun bulunduğu rahatlıkla söylenebilir.
Dânişmend Gâzi 1105’te Canik’i fethetmeye giderken Aybastı ilçesine bağlı Perşembe yaylasında ordusuyla beraber Canik ordusu tarafından pusuya düşürülmüş ve altı bin askeriyle birlikte şehit olmuştur .
Türkiye’nin pek çok yerinde Peçeneklerle ilgili yer ve aşiret isimleri bulunmaktadır. Bu isimlerin yoğunlaştığı bölgeler; Maraş ve Halep civarı, Ankara çevresi, Orta ve Doğu Karadeniz Bölgesi’dir .
Doğu Karadeniz Bölgesi’nde Peçeneklerle ilgili yer isimlerinin Trabzon yöresinde özellikle Çaykara ilçesinde diğer yörelere göre daha fazla olduğu hemen dikkat çekmektedir: Nefs-i Paçan (>Maraşlı köyü-Çaykara), Mezra-i Paçan (>Taşgedik-Çaykara), Paçan (>Koldere Çaykara), Şinek Paçan (Ataköy’de Mahalle-Çaykara). 1515’te tespit edilebilen köy sakinlerinden birinin ismi Yani Turak’tır . Çaykara ilçesine bağlı Şahinkaya köyünün eski ismi olan (ç->ş- değişmesiyle) Şor, Peçeneklerin bir boyu olup tarih içerisinde Hakasya, Gorno Altay Özerk Cumhuriyeti Kazakistan, Ukrayna, Gürcistan’a dağılmıştır . Hayrat’a bağlı Korkut köyünün adı (1876’da Of’a bağlı), Korkut isimli Peçenek bir başbuğunun isminden gelmektedir .
1515’te Of’un Paçan karyesinde Konstantin Çorik, Bindari Çorik ve Olip Çorik isimli şahıslar bulunmaktadır .
Bunlardan Orta Karadeniz Bölgesi’nde, özellikle Ordu’da ve Sivas’ın kuzeyinde bulunan Peçeneklerle ilgili yer isimleri de çok önemlidir.
Ordu’ya bağlı Ulubey ilçesinin Kumanlar köyünde bir mevkinin ismi Beceneklü/Peçenekli/Puçuklu’dur. Yine aynı köyün bir mahallesinin ismi Karsantı / Karsantu kelimesinden bozulmuş olan Karsatın’dır. Kumanlar köyünün hemen sınırında (Turak>) Durak köyü yer almaktadır. Kumanlar, Peçenek ve bir Peçenek komutanı olan Durak / Turak isimlerinin aynı mekanda iç içe bulunması dikkat çekici bir durumdur.
Fatsa’nın bir köyünün ismi ise Bacanak’tır. Bilinen akraba adıyla da ilgili olabilecek bu ismi tedbirle ele almak gerektiği açıktır. Fakat tarihi belgelerde Peçenek isminin çoğunlukla “B” ile başlamasından dolayı Peçeneklerle ilgili olması da ihtimal dahilindedir.
Sivas iline bağlı Suşehri ilçesinde Peçenek isimli bir köy mevcuttur. Bu köyün yakınlarında, Suşehri’nin Sarıyar Yaylası’nda bir taş üzerinde Runik yani Köktürk alfabesiyle yazılmış metin bulunmaktadır .
Ordu yöresi ile ilgili tutulmuş 1455 tarihli Tahrir Defteri’nde bugün Karagöl olarak bilinen Karakölos isimli bir arazi yer almaktadır . Karakölos’un ilk şekli büyük bir ihtimalle Karaköl olmalıdır. Daha sonra Rumca -os eki eklenmiş ve kayıtlara böyle geçmiştir. Fakat bu ismin Peçenekler mi yoksa başka bir Türk boyundan mı geldiğini şimdilik belirlemek güçtür.
Batı Rumeli ve Kuzeydoğu Anadolu’daki çok sayıda köyün aynı isimde olması dikkat çekicidir . Batı Rumeli’de çok sayıda Peçenek Türkünün yaşadığı dikkate alındığında Karadeniz Bölgesi ile olan bu ortaklık çok önemli hâle gelmektedir .
Peçenek Türkçesi konusundan bahseden en eski kaynak her hâlde Dîvânü Lügati’t Türk’tür. Kaşgarlı Mahmûd, eserin yazıldığı zamanda Türk dünyasının sergilediği durumu anlatırken, yukarıda da belirtildiği gibi, Peçeneklerin Bizans’a en yakın Türk boyu olduğunu, Kıpçaklarla komşu olduklarını söyler . Bu durum XI. ve daha önceki yüzyıllarda Peçenek Türkçesi ve Kıpçak Türkçesinin birbirine çok yakın olduğunun işareti konusunda önemli bir ipucudur. Eserde fail konusu işlenirken verilen bilgide, Kıpçak ve Peçeneklerin fiil köklerine -daçı/-deçi eki getirerek fiillerden fail yaptıklarından bahsedilmiştir. Örnek olarak bardaçı (varıcı), turdacı (kalkıcı) kelimeleri verilmiştir . Dîvânü Lügati’t Türk’e göre zaman, mekân ve âlet ismi yapımında da kural Kıpçak Türkçesiyle ortaktır: bu ya kurgu ogur ermes (Bu, yay kuracak vakit değildir), bu turgu yer ermes (Bu, duracak yer değildir), bu tag agku ermes (bu dağa çıkacak vakit değildir), ol bizge kelgü boldı (Onun bize gelme zamanı oldu), yegü neng (yenilecek şey), örneklerini vererek Peçenek ve Kıpçak Türkçesinde bu kuralın ortak olduğunu anlatır .
Peçeneklerle Kuman/Kıpçakların aynı dil özellikleriyle konuştuğunu Anne Komnen de bahsetmektedir . Németh, bu benzerlikler üzerine çalışmış, fakat net bir sonuca ulaşamamıştır . Bununla birlikte Peçenek Türkçesinin günümüze ulaşan birkaç kelimesinden hareketle Peçenek Türkçesiyle Kıpçak Türkçesinin bazı özelliklerinin ortak olduğunu ortaya koyabilmiştir.
Aynı zamanlarda, yakın coğrafyalarda yaşamış, pek çok münasebeti bulunan iki Türk boyunun dillerinin birbirine çok yakın olması gayet normaldir.
4.3.1. y->c- Değişmesi: Kıpçak Türkçesinde, dolayısıyla Peçenek Türkçesinde düzenli ses olaylarından biri de kelime başındaki y->c- değişikliğidir. Eski Türkçede y- ile başlayan pek çok kelime Kıpçak Türkçesinde, dolayısıyla Peçenek Türkçesinde c- ile başlamaktadır: cemiş (CC) (<DLT yemiş), cıy- (CC) “yığma”, toplamak”, cıgıl-/cıhıl-/cıkıl- (CC) (<DLT yıkıl-), cıl (CC), (<DLT yıl), cılan (CC) (<DLT yılan), cırt- (CC) (<DLT yırt-), cogda (<DLT yogdu) “deve yünü”.. Bu durum Peçenek Türkçesi için de geçerlidir .
Oğuz Türkçesinin önemli özelliklerinden biri, kelime başında c- sesinin bulunmamasıdır. Karadeniz Bölgesi ağızlarından derlediğimiz çok sayıda kelime c- sesi ile başlamaktadır: cemek (NDA) (<yemek) “bir çeşit orak sapı”, cemek/cimek <yemek “tarlalarda biten, yaprakları buğday yaprağına benzeyen ot”, cır- (NDA) (<DLT yırt-) “yırtmak, tırnaklamak”, coruk (NDA) (<DLT yoruk) “huy, gidiş, zayıf”, cuul (NDA) (<DLT yıgıl-/yuwul-) “mısır öbeğı”, cer (NDA) (<yer) (Gr. Keşap: gul hakkını yiyenin ahirette ceri yok (NDA), cırık (TS) (<yırtık) (Artvin), cılga (NDA) (<*yılga) “çay yatağı, suyu az dere, oyuk, çukur”…
4.3.2. g/ /ğ>v Değişmesi: Kıpçak Türkçesi ve Peçenek Türkçesinin en önemli özelliklerinden biri, -g-/- ->-v-, -g/- >-v değişmesidir . Bu, Kıpçak Türkçesiyle yazılmış eserlerde ve Peçenek Türkçesinin günümüze ulaşabilen kelimelerinde açık bir şekilde görülmektedir. Durum böyle olunca, Türk lehçe ve şivelerinin tasnifini dil özelliklerine dayandırarak yapan araştırmacıların hemen hepsi, Kıpçak Türkçesi özelliklerinin en önemlilerinden biri olarak g>v değişmesini saymışlardır .
Bu değişme geniş boyutlu bir ses özelliğidir. Kıpçak Türkçesi ve Peçenek Türkçesinin bir tesiri olarak Türkiye Türkçesi yazı dilinde döv-, ov-, öv-, söv-, … gibi az sayıdaki kelimede de karşılaşılmaktadır. Ancak Karadeniz Bölgesi ağızlarındaki durum biraz daha farklıdır. Bölgenin bazı yörelerinde kelime ortası ve sonunda görülmekte olup pek çok örneği bulunmaktadır.
Bu ses değişmesi Artvin’den başlayıp Zonguldak’a kadar uzanmaktadır : dav (NDA) (<dağ), bav (NDA) (<bağ) “ip, sicim”, bov- (NDA) (<boğ-), dov- (NDA) (<doğ-), sav (NDA) (sağ) “solun karşıtı”, yav (NDA) (yağ), yav- (NDA) (yağ-), … avurtu (NDA) (<ağartı) “süt, yoğurt, peynir gibi yiyecek ve içecekler”, avır/avur (NDA) (<ağır), avız (NDA) (<ağız), avla- (NDA) (<ağlamak), avrı (NDA) (<ağrı), avu (NDA) (<ağu), avula- (NDA) (<ağulamak) “zehirlemek”, bavır- (NDA) (<bağır-), bavla- (NDA) (<bağla-), buva (NDA) (<boğa), buvaz (NDA) (<boğaz), çavur- (NDA) (<çağır-), çuval- (NDA) (<çoğal-), devül (NDA) (<değil), duvan (NDA) (<doğan), düvün (NDA) (<düğün), sövüt (NDA) (<söğüt), yaviz (NDA) (<yağız), yuvur- (NDA) (<yoğur-), …
-agı/-eği; -gu/-gü eki ile biten bazı kelimelerde Samsun, Artvin, Giresun ve Bolu’da – /ğ->-v- değişikliği görülmektedir: bilevü (TS) (<bileği), aşavu (TS), (kaşağı), ıravu (TS) (kırağı), oklavu (TS) (<oklava), …
4.3.3. -g(ğ)- Düşmesi veya erimesi: Peçenek Türkçesinin günümüze ulaşmış çok az miktardaki dil yadigârı kelimede dikkat çekici bir özellik daha bulunmaktadır. Bu, iç seste bulunması gereken -g(ğ)-sesinin düşmesi veya erimesidir . küerçi (mavi), yau <yagı (düşman), küel <kögöl/kögel (açık yeşil) kelimeleri bu özelliğe örnektir.
Karadeniz Bölgesi ağızlarının en fazla dikkat çeken özelliklerinden biri de iç seste -g(ğ)- ünsüzünün erime veya düşme yoluyla söylenmemesi ve karşılaşan iki ünlünün kaynaşmamasıdır: aac (<ağaç), aız (<ağız), baala- (<bağlamak), baır (<bağır), böön (bu gün), deil (değil), doum (<doğum), döüş (<döğüş, dövüş), düün (<düğün), eil- (<eğilmek), eer (eğer), kaat (<kağıt), maara (<mağara), meer (<meğer), souk (<soğuk), yıın (<yığın), yiid (<yiğit) , …
Peçenek Türkçesi ile ilgili diğer ele alınması gereken konu, her halde alfabe olsa gerektir. Günümüze ulaşan dil malzemelerinden anlaşıldığına göre, Peçenekler Runik yazısını kullanmışlardır. Ele geçen metinlerde kullanılan harfler, tam bir alfabe oluşturmamızı engellemektedir. Fakat harfler şekil bakımından açık bir biçimde Runik yazısını ortaya koymaktadır. Hatta gelişmiş bir edebî metin olarak değerlendirdiğimiz Göktürk alfabesi ile en az üç harfin ortak olduğu açıktır. Diğer pek çok şekil birbirine benzemektedir, ancak harf olarak karşılıkları farklıdır .
Yukarıda da belirttiğimiz gibi, Suşehri’nin Sarıyar Yaylası’nda bir taş üzerinde Runik yani Köktürk alfabesiyle yazılmış metin bulunmaktadır . Peçeneklerin Runik yazısını kullandıkları ve Suşehri’nde Peçenek isimli köy olduğu dikkate alındığında bağlantı kendiliğinden ortaya çıkmaktadır. Sarıyar yaylasındaki bu yazı büyük bir ihtimalle Peçenekler tarafından yazılmıştır.
Trabzon ve çevresinde ticaret hayatı büyük oranda yörede yaşayan Hristiyan Türkler tarafından yürütülmekteydi. Çeşitli bölgelerden gelen tacirler; getirdikleri malları yörede yaşayan Hazar, Bulgar ve Peçenek Türklerinin ürettikleri mallarla değiştirirlerdi . Trabzon Rumları kaynaklarında bazı zanaat ve meslek isimlerinin Türkçe kelimelere Rumca ekler getirilerek yapılması diğer bir delildir .
Trabzon ve çevresinde yüzyıllar boyunca ticaretin Türklerin elinde olduğu anlaşılmaktadır. Çeşitli bölgelerden gelen tacirler; getirdikleri malları yörede yaşayan Hazar, Bulgar ve Peçenek Türklerinin ürettikleri mallarla değiştirirlerdi .
Trabzon Rumları kaynaklarında bazı zanaat ve meslek isimleri şu şekilde geçmektedir: tzakas (T. ocak) “ocakçı”, tzoukalas (T. çuval) “çuvalcı”; kalkanas (T. kalkan) “kalkancı”, tilantzes (T. tilenci / dilenci) “dilenci”. Ayrıca şehrin muhtelif yerlerine meydan ve pazar isimleri verilmişti .
Karadeniz Bölgesi’ndeki Peçeneklerin izleri elbette bu kadar değildir. Ancak Peçenek Türklerinden günümüze pek az şey ulaşmış, bu olumsuzluk ise mukayese yapmamızı ve tespitlerimizi zorlaştırmaktadır. Peçeneklerin bölgedeki izleri konusundaki çalışmalarımız dokuma, mimarlık, yer isimleri, ağız özellikleri başta olmak üzere pek çok konuda devam etmektedir.
Bütün bunlardan anlaşılmaktadır ki Canik isminin kaynağı Peçenekler olmalıdır. Canik kelimesinin etimolojisini yapmak için pek çok ilim adamı çalışmalarda bulunmuş, fakat bir sonuca ulaşamamışlardır. peçenek, bol- > ol- fiilinde olduğu gibi, ön seste ünsüz düşmesiyle önce ecenek, daha sonra da günümüzde yürürlükte olan canik biçimine gelmiş gibi görünmektedir.
Canik bölgesinin hemen hemen Trabzon Devleti’nin sınırları ile eşit olduğunu yukarıda söylemiştik. Bu bir tesadüf olabilir mi, değerlendirmek gerekir:
Her şeyden önce şunu belirtmek gerekir ki Bizanslılar, 523’te İncil’i Türkçeye çevirtip Türkleri Hristiyanlaştırmaya başlamıştır . Hristiyanlaştırılan Türklere daha sonra yine İncil vasıtasıyla Grekçe ve başka diller öğretilmiştir.
1204’te, IV. Haçlı Seferi sırasında Lâtinler İstanbul’u işgal edip burada bir Lâtin İmparatorluğu kurmuşlardır. Halaları Gürcü Kraliçesi Thamara’nın yardımı ve Thamara’nın emrinde bulunan Kıpçak/Kuman ve Peçenek ordusunun gücüyle, Komnenos Ailesi’nden Aleksios Komnenos ve David Komnenos kardeşler Trabzon ve çevresine hâkim olup Trabzon Devleti’ni tarih sahnesine koymuşlardır. Şimdiye kadar incelediğimiz kaynaklarda İstanbul’dan Trabzon ve çevresine nüfus ve asker getirdiklerine dair herhangi bir bilgiye rastlanmamıştır. Selçuklu orduları Haçlılarla mücadele edebilmek için bütün gücüyle Anadolu’nun batısında bulunduğundan, son derece sınırlı askeri olmasına rağmen Komnenos kardeşlerin geçici bir süre sınırlarına Giresun, Ordu, Ünye, (Samsun hariç), Sinop, Amasra ve çevrelerini de dahil etmişlerdir. İstanbul’dan muhtemelen yalnız gelen Komnenos kardeşler Karadeniz Bölgesi’ni kendilerine bağlamaları; ordularının ve Karadeniz Bölgesi nüfusunun büyük bir bölümünün Peçenek, Kuman/Kıpçaklar ve diğer Türk boylarından oluşmasından kaynaklanmıştır . Trabzon Devleti’nin dikkate değer bir nüfusu ve gücü olmamasına rağmen 1461’e kadar ayakta kalmasının sebebi, Trabzon Kalesi’nin sağlamlığı, gelişmeleri iyi takip ederek kurnazca davranmaları ve çevre Türkmen beylerine kız vermek yoluyla sağladıkları akrabalık ilişkileridir.
Bryer’in verdiği bilgilere göre 1366’da III. Aleksi, 2000 yaya ve süvarilerden oluşan kuvvetlerle Maçka’ya bağlı Fikanoy’a (bugünkü Ocaklı köyü) sefer düzenler. 1367’de Chaldiya’ya kadar ilerler . Bu seferlerin amacı güneyden Trabzon’a 30-40 km’ye kadar yaklaşan Türkmenlere göz dağı vermektir .
Bütün bunlar göstermektedir ki Trabzon Devleti, coğrafya bakımından, sadece Trabzon ve il merkezine yakın çevresine hâkim idi.
Bu devlete, abartmalı bir biçimde, Trabzon Rum İmparatorluğu denmesinin sebebi, Bizans İmparatoru iken Trabzon’da bir devlet kuran Komnenos Ailesinin lâkabının imparator olmasından kaynaklanmaktadır.
Trabzon’un Osmanlı topraklarına katılmadan önceki nüfusu, bu bölgede mevcut olan devletçiği Trabzon Rum İmparatorluğu ismiyle ananları daha tedbirli olmaya zorlamaktadır. Trabzon’u 1436-1438 yılları arasında ziyaret eden İspanyol Seyyah Pero Tafur, yukarıda da söylendiği gibi, şehir nüfusunun yaklaşık 4.000 kişi olduğunu yazmaktadır. Anthony Bryer ise 4.000 veya 5.000 kişi civarında olabileceği düşüncesindedir .
Tahrir defterlerindeki kayıtlara göre 1486-1583 yılları arasında başka yerlere gönderilen Hristiyan nüfusu yaklaşık 2.500’dür . Dolayısıyla 16. yüzyılın sonlarına doğru Rum nüfusu birkaç binle ifade edilebilecek duruma gelmiştir.
1486 yılında tutulan tahrire göre, vergi verenlerin veya babalarının isimleri Türkçe olanların Türkçe isimli olması dikkat çekecek kadar çoktur. Bunların önemli bir kısmı gayrimüslimdir: Aslan, Turukan, Bahtiyer, Balaban, Bali, Cihan, Çelebi, Devletbâd, Doğan, Emir Ali, Emir Azad, Emir Cihan, Emir Hatun, Emir Melik, Fındık, Halife, Hızır, Hoca Ali, Hoşoğlan, İnayet, İskender, İvaz Melik, İvaz Şah, Kaplan, Karaca, Karaman, Kerâmeddin, Kerem, Kirazi, Koç Bey, Kurd, Mercan, Millet, Murad, Mülük, Pandar, Said, Sultan, Şah Melik, Şemseddin, Şermerd, Tengrivermiş, Tura Bey, Turali, Turasan, Yusuf, …Aynı tarihlerde yörede Karamanlı, Kuman ve Çıtak gayrimüslim aileler oturmaktaydı .
1515 yılında gayrimüslimlerden vergi verenlerin bazılarının isimleri şöyledir: Ağa, Arslan, Aslan, Balaban, Bali, Bayezıd, Budak, Çelebi, Emir Ali, Gümüş, İskender, Kara Ali, Karaca, Karaman, Karagöz, Kirazi, Murad, Oruç, Rüstem, Sıdkı, Süleyman, Şerafeddin, Şirmend, Tengrivermiş, Timur, Turak, … Bu tarihte yalnızca Of’ta 28 hane Balabanlar, 36 hane Kavalar, 7 hane Hart, 3 hane Haldi yaşamaktadır. Tahrir defterinde çeşitli ilçelerde çok sayıda Kuman ailesinin yaşadığı açıkça belirtilmiştir.
Rum olduğu düşünülen köylülerin isimleri ise şöyledir: Papas Balaban, Kalokir Balaban, Manol Balaban, Yani Turak, Konstantin Çorik, Olip Çorik, …. Bu isimlerin biri Hristiyanlığa, diğeri çeşitli Türk boylarına aittir. Dolayısıyla bu isimler Trabzon’un fethinden önce yöredeki insanların Hristiyan Türkler olduğunu ortaya koymaktadır.
Coğrafyacı Dimeşkî (ö. 727/1327); Sinop, Trabzon ve çevresini tanıtırken bu yörede konuşulan dilleri Türkçe, Arapça, Farsça ve Ermenice olarak saymıştır. Rumca veya Helenceden bahsetmemiştir. Belirleyebildiğimiz kadarıyla, Trabzon ve çevresinde Rumca yazılmış dikkate değer anıt veya yazılı kitabeye de rastlanmamıştır. Bu, Trabzon il merkezinde bile Rumcanın anlaşma dili olmadığının bir delili olsa gerektir.
Orta ve Doğu Karadeniz Bölgesi’nde araştırma yapan batılı bilim adamları, Türkçeyi yeteri kadar bilmediklerinden veya çözemedikleri bütün yer isimlerini kasıtlı olarak Yunanca kabul etmek gibi bir bataklığa saplanmışlardır. Araştırmacı Haşim Albayrak, Karadeniz Bölgesi’nde bulunan yaklaşık 2500 köy ismini Fener Rum Lisesi Müdürü Niko Mavridis’e incelettirmiş, adı geçen şahıs yalnızca 7-8 köy isminin Yunanca olduğunu onaylayabilmiştir. Mavridis’in Rumca olarak altına attığı yer isimlerinin arasında Alano, Korkut ve Yavan gibi Türkçe kelimeler de bulunmaktadır.
Yaklaşık on yıldır bölgede saha araştırması yapmaktayız. Trabzon il merkezinin dışında tek bir Rum mezarlığına bile rastlanmamıştır.
Trabzon, 1204’te Trabzon Devleti kurulana kadar, yukarıda da açıklandığı gibi, çeşitli Türk boyları tarafından Türk vatanı yapılmış idi. Trabzon Devleti kurulduğunda halkı yine, sahildeki birkaç küçük ticarî koloni hariç, Türk idi. Trabzon Rumları sur içerisinde ve şehir merkezine yakın yerleşim yerlerinde yaşamaktaydılar.
Trabzon Türkler tarafından Osmanlı topraklarına katıldığında başkomutanları Altemur isimli bir Türk idi. Orduları Kuman / Kıpçak, Peçenek ağırlıklı olmak üzere Türklerden oluştuğu anlaşılmaktadır. Kaynaklardan anlaşıldığına göre çevredeki Müslüman Türkmen beyliklerine karşı savaşanlar Hristiyan Türkler idi.
Bütün bunlardan daha ilgi çekici olanı kiliselerin tuttukları kayıtlarda açıkça görülmektedir. Trabzon Rumlarının önemli bir dinî merkezi Maçka Vazelon Manastırı’dır. Bu manastırda bulunan kilise kayıtlarında Rumca isim % 47.3’tür. Bu yöredeki Türklerin Hristiyan olduktan sonra çoğunlukla Rum isimleri aldığı kayıtlarda sabittir. Bu durum da göz önüne alındığında, Trabzon Rum Devleti döneminde bile, kilise gibi bir kurumda Rum kökenli insan sayısının tahminen % 25-30 civarında olması, gerçekleri bütün çıplaklığı ile ortaya koymaktadır.
Şehirdeki ticaret hayatında ve kilise kayıtlarında Hristiyan Türklerin sayısının yüksek olması dikkate alındığında, fetihten önce bölgedeki Rum nüfusunun tamamının 4.000’den çok daha aşağı olduğu rahatlıkla söylenebilir.
Osmanlılar halkı dinlerine göre vasıflandırdığı için Hristiyan Türkler devlet içinde ayrı bir grup sayılmış, dolayısıyla Hristıyan Türkler, Hristiyan olan başka milletlere kendilerini daha yakın saymışlardır. Batılı Devletler ve Rusya bunu iyi değerlendirip bölgedeki Hristiyan Türklerin kimliğini belirlemiş, onları hep kendi çıkarları doğrultusunda kullanmıştır. Özellikle 19. yüzyılın sonlarından itibaren bölgedeki Hristiyan Türkleri, soydaşlarına karşı kışkırtmış, büyük çaplı huzursuzluklar çıkarılmıştır.
Selçukluları Malazgirt Savaşı’nda karşılayan Bizans ordusu içinde Kuman / Kıpçak ve Peçenek askerlerinin önemli bir yer tuttuğu bütün tarih kitaplarında açıkça belirtilmiştir. Bu durum o devirde Anadolu’nun büyük bir bölümünde Türklerin oturduğu sonucunu ortaya çıkarmaktadır.
Sonuç:
Peçeneklerin M.Ö. VI. yüzyıldan itibaren Orta ve Doğu Karadeniz Bölgesi’ne yerleştikleri anlaşılmaktadır. Canik, Peçenek kelimesinin bozulmuş biçimi olduğu görülmektedir. 1204’te Trabzon’da kurulan devletçiğin temel nüfusu Hristiyanlaştırılmış Türkler, özellikle Peçenekler olduğu açıktır. Trabzon devleti başkanına Canik kralı denmesinin sebebi devlet nüfusunun Peçeneklerden oluşmasından kaynaklandığı anlaşılmaktadır. Peçenekler, Trabzon’da kurulan devletçiğin silahlı kuvvetlerini oluşturmakta, ticaret hayatını yürütmekte olduğu açıktır.
Bu araştırmalar, bütün Türk boylarını kapsayacak bir biçimde, Türkiye Cumhuriyeti toprakları ve Türklerin yaşadığı bütün coğrafyalar için yapılmalıdır. Sonuçta Türklerin tarihinin Anadolu’da binlerce yıl önce başladığı, hatta Türklüğün öz yurdu olduğunun ortaya çıkacağına inancım tamdır.