Tarihi Ahşap Camiler

Hacı Emiroğulları Beyliği

Vilayet-i Canik-i Bayramlu Me’a İskefsir ve Milas Yöresi Tarihi Ahşap Camiler

Mevcut tarihi belgelerin ışığında, sahil kısmı zaman zaman el değiştirmiş olsa da Ordu ve yöresinin büyük bir bölümünün Danişmentliler devrinden beri bir Türk vatanı olduğunu söylemek mümkündür. Anadolu Selçukluları, Danişmentli Devleti’ne 1178 yılında son verir ve onların topraklarına sahip olurlar. Anadolu’da 1335 yılına kadar devam eden Moğol-İlhanlı egemenliğinden sonra Ordu yöresinde mahalli olarak gelişen beylikler egemen unsur halini alırlar.

 

Danişmend Emir Gazi’nin torunları tarafından ‘Canik-Bayramlu’ olarak kaynaklarda zikredilen bölgede kurulan merkezi Mesudiye ilçesine bağlı Kaleköy’deki Hacıemiroğulları Beyliği (Ordu ve Giresun mıntıkası) gelmektedir. Hacı Emiroğulları ailesinin yönetimindeki türkmen boy ve oymakları tarafından, XIII. yüzyılda bölgeye hâkim oldukları ve Trabzon Rum İmparatorluğu’na karşı denizde parlak zafer kazanacak derecede güçlü oldukları bilinmektedir.

Hacı Emiroğulları halkı XIII-XIV. yüzyılda doğuya doğru ilerleyerek Ordu ve Giresun civarına yerleşmişlerdir. 1427 yılında Osmanlı Devleti’nin eline geçen beylik bölgesi ndeki ahşap yapılar, dikkat çeken mimari eserlerdir. Bunlardan en önemlilerinden birisi de ilk olarak XV. yüzyılda yapıldığı ve XVIII. ya da XIX. yüzyılda tamir edildiği sanılan İkizce’deki Laleli (Eski) Camii’dir.

 

Dünyada ilk örnekleri Türkler tarafından yapılan, UNESCO Dünya Mirası Geçici Listesi’nde yer alan ahşap tavanlı ve ahşap direkli camiler, asırlardır Türk-İslam geleneğinin önemli dini yapıları olarak dikkati çekiyor. Ahşap malzemenin Türkler tarafından geçmişten beri çeşitli alanlarda çok sık kullanılmasının yanı sıra Anadolu’nun zengin ağaç varlığına sahip olması, bu camilerde ahşabın kullanılmasında etkili olmuştur. Ahşap camiler, 13. yüzyıldan 21. yüzyıla kadar ihtişamından bir şey kaybetmeden yapılmaya devam etmiştir. Türkiye’deki sanatkarların bu konudaki becerikliliği ve geleneklere bağlılık, bu kültürü sürdürmüştür.

 

İlk defa Müslüman Türkler bu camileri inşa edince, bu gelenek Orta Asya’dan beri süregelmiş, Anadolu’da da önemli mabetler olarak işlevlerini sürdürmüşlerdir. Estetik açıdan da çok göz kamaştırıcıdır. Minberler kündekari, oyma, eğri kesim, kakma, kafes gibi zengin tekniklerle işlenmiş, tavanları kalem işi renkli motiflerle ve yazılarla bezenmiştir. Rengarenk, adeta bir çiçek bahçesi gibidir. Orta Asya ve Anadolu Türk mimarisinde geleneksel olarak görülen ve metal çivi kullanılmadan yapılan, ustalığına kündekari denilen orta ve doğu karadeniz yöresinde de çantı tekniği olarak bilinen, tamamen ahşap kullanılarak imal edilen camilerden az sayıda örnek günümüze ulaşabilmiştir.

 

Danişmendli Emir Gazi nin torunları olan HACI EMİROĞULLARI BEYLİĞİ ailesi yönetiminde Türkler Ordu ili genelinde iskan faaliyetlerini tamamlamışlardır. Günümüze ulaşabilen bu ahşap eserler HACI EMİROĞULLARI BEYLİĞİ’nin parmak izleri niteliğindedir. Orta ve Doğu Karadeniz’de geleneksel mimari yapı ahşaba dayalıdır. Karadeniz’in iklim özelliği ve bitki örtüsüyle doğrudan ilintili olan bu durum, bölgede ormanların bol olması yanında bölgeye gelip yerleşen Türklerin yaşam biçimi ve kültürüyle de bağlantılıdır. Kullanım kolaylığı ve taşınabilme özelliğinden dolayı ahşabı tercih etmişlerdir. Taş malzeme kadar uzun ömürlü olmamasına karşın, göçebe tarzı yaşam süren Türkler, konakladıkları yaylalarda ve kışlaklarda barınma ihtiyaçlarını ahşap malzemeden sağlamışlardır. Halen ayakta kalan ahşap Cuma camileri, çoğunlukla Selçuklu beylikler döneminden, Osmanlı dönemine intikal eden Türk ahşap işçiliğinin ender örneklerindendir.

 

Hacı Emiroğulları Laleli Cami, ahşap Türk mimarisinin günümüze kadar ulaşmayı başarmış önemli örneklerinden biridir. Anadolu’da ahşapla inşa edilen yapıların yapı tarzı için “çatma”, “çantı” yahut “çandı” deyişi kullanılır. Çatma, ağaçların birbirlerine değişik yöntemlerle tutturulduğu bir yapı tekniğidir. Kolayca sökülebilir ve başka yere taşınarak tekrar kurulabilirler. Çantı yapılar doğrudan tomruklarla yapılırken, tomrukların kereste haline getirilmesi, düzgün kalas ve tahta biçimine dönüştürülmesiyle daha teknolojik yapılara terfi edilmiştir.

Çantı tekniği denilen ve günümüze kadar ulaşan ahşap yapı tarzı şöyledir:

Yontulmamış ağaç gövdeleri yahut 15 – 20 santimetre çapındaki tomruklar alt ve üstleri düzlenerek birbirinin üzerine yerleştirilir. Köşeler geçmelerle birbirine kenetlenir. Ortaya dikilmiş bir ahşap direk ve bu direğe kirişlenerek iki taraflı çatılmış tavandan oluşan bu yapılar çantı adıyla bilinir. Ahşap yapıların dengeye getirilerek inşa edilmesi özel bir uzmanlık konusudur. Öncelikle toprak zeminle ilişkisini kesen taşların üzerine ustalıkla oturtulması gerekir. Bu iş için muhtelif noktalarda bulunan taşlar üzerine oturtulmuş dört ana kiriş bulunur. Kalın ve dayanıklı ağaçların yonulması ile elde edilen bu ana kirişlerin uçları boğaz açma suretiyle kare veya dikdörtgen biçiminde birbirine bağlanır. Kirişlerin birleştiği yerlerde kesinlikle demir çivi kullanılmaz. “Eğe demiri” denilen demir keskilerle dört köşeli derin birer delik açılır. Taraklama usulüyle birbirine bağlanan ağaç uçları birbiri içerisine yerleştirilir. Açılan deliklere kara ağu / komar ağacından yapılan ağaç çiviler çakılır. Kütüklerin daha ince tesviye edilmesiyle uygulan farklı teknikler “kara boğaz”, “kurt boğazı” ve “çalma boğaz” adıyla anılırlar. Bu uygulamaların hiç birinde çivi kullanılmaz. Geçme yerlerinden kenetlenen ağaçlar asla birbirini bırakmaz. Ancak çantı yapılarda köşe geçmeleri mekânı sınırlar, ağaçların uçları dışarı taşar. Dışarıdan bakılınca, yapının iç planı kolayca anlaşılır.

 

Bölgemizde yer alan ahşap camilerin hepsi tek katlı inşa edilmelerine rağmen, içeride kadınlar mahfili olarak adlandırılan bir çekme kat bulunur. Bolca yağış alan bölgemiz ahşap yapılarının en sık tahribata uğrayan kısmı çatılarıdır. Dörtgen piramit biçiminde çatılan çatıların üstü kiremitle kapatılır.Çantı tekniği sadece samanlık, ahşap cami, mescit ve serender yapımında değil, sivil mimaride de kullanılır. Yalılar, konaklar ve hatta iç yüzü alçıyla sıvanan bağdadi köşkler benzer bir teknikle yapılır. Çantı tekniğine benzer bir başka yapı tarzı izba’dır. Rusça ev anlamına gelen izba; dilimizde loş, nemli ve kuytu yer anlamına gelen izbe sözcüğünün kaynağıdır. Doğu Avrupa ve Kuzey Asya köylerinde çam ağacından yapılmış konutlara izba denir. Geleneksel olarak, iç yüzleri çaplanmış kütüklerin yatay olarak dizilmesi ve iki sağrılı dik bir damdan oluşur.