Danişmend Gazi

Danişmendliler, 1071-1178 yılları arasında Sivas, Malatya, Kayseri, Tokat, Amasya ve civarında hüküm süren bir Türkmen hanedanıdır.

Hanedanin kurucusu olan Melik-i Muazzam Danişmend, Ahmed Gazi (Taylu) b. Ali’nin menşei ve yaşadığı devir, tarihçiler arasında hâlâ tartışma konusudur. Kaynaklarda hayati hakkında yeterli bilgi yoktur.

Meşhur tarihçi Ibn Bîbî’nin, Dânismendliler hakkındaki rivayetler ihtilaflı olduğu için eserinde onlara yer vermediğini söylemesi dikkat çekicidir. Bir rivayete göre Danişmend, 360/970 yılında Abbasî halifesi el-Mutî’den izin alarak Rumlar’la cihada çikmis, Tursan, Çavuldur, Karadogan, Hasan, Süleyman b. Nûman, Eyyüb b. Yunus ve Karatekin gibi emirler ve gönüllü mücahitlerle Sivas’a kadar gelmis, askerlerinden bir kismini Emîr Tursan ile beraber Istanbul’a göndermis, kendisi de Tokat, Turhal, Amasya ve Niksar’i fethetmistir. Bazı emirlerini de Kastamonu ve Canik taraflarına sevk etmiştir. Seferlerinden birinde yaralanmış ve Niksar’a dönüp orada vefat etmiştir. Başka bir rivayete göre ise Danişmend, Bizanslilar’la cihad ederken şehit düsen Battal Gazi’nin soyundandır ve İslami adi Ahmed’dir. Ancak kronolojik olarak bunların doğru olmadığı bilinmektedir. Ayrıca 322 (934) yılından beri Hristiyan hakimiyetinde olan Malatya’dan 360 (970-71) yılında böyle bir mücahit grubunun çıkması mümkün görünmemektedir.

Ortaçağın en güvenilir tarihçilerinden Ibnü’l-Esîr ise Danişmendin asil adinin Taylu olduğunu, Türkmenlere öğretmenlik yaptığını ve zamanla hükümdarlığa kadar yükseldiğini söyler.

Gaffarî, Aksarayî ve Müneccimbasi tarafından da kabul edilen bu görüsü esas alan tarihçiler, onun Türkmen asıllı (Danişmend Taylû b. Ali et-Türkmanî) olduğunda müttefiktirler.

1063 yılından itibaren Sultan Alparslan’ın hizmetine giren Danişmend bilgeliği, cesareti ve yiğitliğiyle onun dikkatini çekmiş ve en güvenilir emirleri arasında yer almıştır. Malazgirt savaşına da katılan Danişmend Ahmed Gazi, zaferin kazanılmasında önemli rol oynamıştır. Sultan Alparslan barış teklifinin Bizans İmparatoru Romanos Diogenes tarafından reddedilmesi üzerine Artuk, Saltuk, Mengücük, Danişmend, Çavli ve Çavuldur adli emirleriyle yüksek bir yerden Bizans ordugâhını gözetledikten sonra savaşla ilgili olarak onların görüşlerini sordu. Bunun üzerine Dânismend yer öpüp: “Müsaade ederseniz arz edeyim” dedi ve şunları söyledi:

“Bugün çarşambadır, saadetle geri dönelim. Bugün ve yârini silahlarımızı hazırlamakla geçirelim. Elbiselerimizi temizleyip zemzemle yıkanmış kefenlerimizi hazırlayalım. Cuma günü hatiplerin minberlerde “Ya Rabbi, İslam ordularını mansûr ve muzaffer eyle!” diye duâ ettikleri zaman, ihlasla tekbir getirip küffarin üzerine saldıralım; eğer şehitlik saadetine erişirsek: “(Bu) ne güzel mükâfat” ve eğer galip ve muzaffer olursak: “Bu ne büyük basaridir”.

Bu veciz sözlerden sonra bütün beyler, Danişmend’in fikrini beğenip geri döndüler. Kararlaştırılan zaman gelince tekbir getirerek düşmanın üzerine saldırdılar ve galip geldiler.

Bazı tarihçiler kalem erbabının komutan olamayacağını, Danişment Gazi’ye sadece okuma-yazma bildiği için Danişment denildiğini söylerlerse de biz, onun zaman zaman başka örneklerini de gördüğümüz gibi hem âlim, hem de mücahit vasfını haiz müstesna şahsiyetlerden biri olduğu kanaatindeyiz. Yukarda Malazgirt savaşıyla ilgili olarak Residüddin’in Câmi’ü’t-Tevârih adli eserinden iktibas ettiğimiz satırlar da onun bu özelliğini açıkça ortaya koymaktadır.

Sultan Alparslan savaşa katılan emirlerinden Anadolu’da fetihlerde bulunmalarını istemiş ve fethedecekleri yerlerin kendilerine ika edileceğini bildirmişti. Zaferi müteakip fetihlere girişen beyler, Anadolu’nun muhtelif şehirlerini fethederek buralarda kendi adlarıyla anılan beylikler kurmuşlardı. Danişment Ahmed Gazi de zaferi müteakip Sivas’a geldiğinde şehri harap halde bulmuştu. Çünkü imparator Malazgirt seferi sırasında burayı tahrip etmişti. Danişment Gazi fazla bir mukavemetle karşılaşmadan Sivas’a girdi ve Danişmendli hanedanını kurdu (1071). Daha sonra Sivas’ı bir üs olarak kullanarak Çavuldur, Tursan, Kara Dogan, Osmancik, Iltekin ve Karatekin adli emîrleriyle Amasya, Tokat, Niksar, Kayseri, Zamanti, Develi ve Çorum’u zapt ederek Danişmendli topraklarına kattı.

Bazı kaynaklar Danişmend Gazi’nin Süleymansah’in dayısı olduğunu kaydederler. Onun Selçuklu ailesiyle akraba olması, kurduğu devletin Anadolu’da halkın sempatisini kazanmasında etkili olmuştur. Hayati cihat ve fetihlerle geçen Danişment Gazi’nin ölüm tarihi de kesin olarak belli değildir. Süryani Mihail onun 1085’te Kapadokya’ya hakim olduğunu söylemektedir. Danişmend Gazi’nin oğlu ve halefi Gümüştekin Gazi’nin Anadolu Selçuklu hükümdarı Süleyman Şah’ın ölümünden (479/1086) sonra Anadolu’daki bazı yerleri ele geçirdiğine dair bilgiler ve ona ait sikkeler dikkate alınırsa Danişmend Gazi’nin 477’de (1085) vefat ettiği söylenebilir.

Gümüştekin Gazi daha çok Haçlılar ve Rumlarla yaptığı mücadelelerle temayüz etmiştir. Mayıs 1097 tarihinde İznik’i kuşatan Haçlılar, müstahkem surlarla çevrili şehri sıkıştırmaya başladılar. Bu sırada Malatya muhasarasıyla meşgul olan Türkiye Selçuklu sultani I. Kılıç Arslan, bunu duyunca süratle başkenti İznik’e hareket etti. Fakat güçlü Haçlı orduları karsısında tutunamadı. İznik’i kendi kaderine bırakarak Anadolu içlerine çekildi (19 Haziran 1097). Bu arada muhtelif yörelerdeki Türk beylerine de haber gönderip yardıma çağırdı; Gümüştekin Gazi ve Kayseri emiri Hasan ile ittifak yaptı. Bu müttefik Türk kuvvetleri, 17 Receb 490/30 haziran 1097 günü Eskişehir ovasına çıkan vadiyi kestiler. Haçlılar, böyle bir mukavemetle karşılaşacaklarını sanmıyorlardı. Eskişehir ovasında cereyan eden savaşta her iki taraf da yiğitçe savaştı. Kılıç Arslan zırhlı birliklerden oluşan Haçlı ordusunu yenemeyeceğini anlayınca geri çekilmeye karar verdi.

İleri harekâta devam eden Haçlılar, Ağustos ortalarında Konya’nın Meram ovasında birkaç gün dinlendikten sonra Ereğli’ye gittiler. Kılıç Arslan, burada da Gümüştekin Gazi ve Emîr Hasan ile birlikte Haçlıların önünü kesti. Fakat savaşa girmediler ve Ereğli’yi Hristiyanlara bırakarak çekildiler.

Gümüştekin Gazi bir yandan Haçlılar ve Rumlarla mücadele ediyor, öte yandan da hâkimiyet sahasını genişletmek için Malatya’yı ele geçirmek istiyordu. Danişmendliler muhtemelen Sivas’ı fethettiği yıldan itibaren Malatya’yı da fethetmek için uğraşmış ancak muvaffak olamamışlardı. Danişmendliler’in Malatya’yı zapt edememelerinin sebebi, belki de Sultan Melikşah ‘in Anadolu’yu kendi hâkimiyeti altına almak üzere Porsuk ve Bozan’ı bu bölgeye sevk etmesi, ayrıca Malatya hâkimi Gabriel’in Bağdat’a giderek Sultan Melikşah’ın himayesini elde etmiş olmasıydı.

Danişmendli Gümüştekin Gazi’nin Malatya’yı ele geçirmek istediği yıllarda Bizans imparatoru Alexios Komnenos ile anlaşarak batiyi emniyet altına alan Sultan Kılıç Arslan da 1095 yılında Malatya’yı kuşatmış fakat Haçlılar ‘ın başkent İznik’i muhasara etmeleri üzerine süratle İznik’e hareket etmişti. Haçlılar ‘in Anadolu’yu geçerek Suriye’ye doğru ilerledikleri sırada, Gabriel ile irtibat kurduklarını öğrenen Gümüştekin Gazi 491 (1098) yılında büyük bir orduyla Sivas’tan Malatya’ya yürüdü ve şehri muhasaraya başladı. Üç yıl devam eden kuşatma sonunda Gümüştekin Gazi’ye mukavemet edemeyeceğini anlayan Gabriel, Urfa’da Thoros’un başına gelenleri düşünerek Kont Baudouin de Boulogne’a başvurmaktan çekindi ve Ermenilere karşı daha anlayışlı davranan Antakya prinkepsi Bohemund’a haber gönderip yârdim istedi ve kızı Morphia’yi kendisine vereceğini bildirdi. Yardım çağrısını alan Bohemund 1100 yılı Ağustos ayında kuzeni Salerno kontu Richard ve üç yüz şövalye ile Malatya’ya hareket etti. Ancak Ermeniler, Franklar’in Malatya’ya yerleştikten sonra kendilerini buradan uzaklaştıracaklarından korkarak Gümüştekin Gazi’ye gizlice haber gönderdiler. Ayrıca Gabriel de Bohemund’u davet ettiğine pişman olmuştu. Bu yüzden onu hemen şehre sokmayıp Gümüştekin Gazi gelinceye kadar oyalamak istiyordu.

Gümüştekin Gazi onun yaklaşmakta olduğunu haber alınca gerekli tedbirleri aldı ve askerlerini pusuya yetirdi. Bohemund olup bitenlerden habersiz olarak Malatya’yı Aksu vadisinden ayıran dağlık bölgeye ihtiyatsızca girdi. Pusuda beklemekte olan Gümüştekin Gazi, ansızın etrafını sardı. Çok kısa süren çetin bir savaştan sonra bütün Haçlı ordusunun büyük bir kısmi imha edildi. Müslümanların korkulu rüyası ve birinci haçlı seferinin güçlü siması Bohemund kuzeni Richard ve ileri gelen adamları esir alindi. Zincire vurulan Bohemund ile kuzeni önce Sivas’a daha sonra da Niksar’a götürülerek hapsedildi (493/1100).

Haçlı liderlerinin maruz kaldıkları bu felâket savaş meydanından kaçmayı başaran bir Haçlı şövalyesi tarafından Urfa kontu Baudouin’e haber verilince, yanındaki az sayıda kuvvetle Bohemund’u kurtarmak için yola koyuldu. Baudouin’in yaklaşması üzerine Gümüştekin Gazi muhasarayı kaldırıp Sivas’a hareket etti. Baudouin Danismenndliler’i bir müddet takip ettikten sonra Malatya’ya döndü. Gabriel, Baudouin ile anlaşarak ona tâbi olmayı kabul etmiş, bir kısım kuvvetlerini Malatya’da bırakan Baudouin Urfa’ya hareket etmişti.

Haçlılar ‘in Türkler karşısında kesin olarak mağlup olmaları ve önde gelen Haçlı liderlerinin esir düşmesi, Avrupa’da büyük bir heyecan uyandırdı ve yeni Haçlı kafilesinin yola çıkmasına sebep oldu. Normanlar ve Lombardlar’dan müteşekkil bir Haçlı ordusu, yaz başlarında İzmit üzerinden Eskişehir’e, oradan da Ankara ve Çankırı yoluyla Amasya ve Niksar’a gidecekti. Fakat yolda Raimund’un tavsiyelerine uyarak Kastamonu’ya hareket ettiler. Kastamonu’dan da Kızılırmak üzerinden Danişmendli topraklarına yürüdüler. Endişeye kapılan Gümüştekin Gazi, Kılıç Arslan ile ittifak yaptığı gibi Halep meliki Rdvan’dan Mardin, Meyyafarikîn, Âmid, Harput, Erzincan ve Divriği emirlerinden de yârdim istedi.

5 Ağustos 1101 tarihinde Merzifon-Amasya arasında meydana gelen savaşta yorgun ve bitkin düsen haçlı ordusu, bozguna uğratılarak bol miktarda ganimet ele geçirildi. Bu zafer, Türkler ‘in cesaretini artırırken Haçlılar da umutsuzluğa düşürdü.

Gümüştekin Gazi Haçlılar karşısında kazanılan zaferden sonra Malatya’yı yeniden muhasara etmeye başladı. Gabriel, Urfa kontu Baudouin’e güvenerek Danişmendliler’e teslim olmamakta ısrar ediyordu. Gabriel, kızı Morphia ile evlenen Baudouin du Bourg’dan yârdim istemiş, ancak Gabriel vassâllik statüsüne bağlı kalmayarak bağımsız hareket etme temayülünde olduğundan veya Türk emirlerinden korktuğu için ona yardımcı olama mistir. Malatya İslam hâkimiyetinden çıktıktan sonra buradaki Müslümanlar imha edilmiş ve yerlerine Ermeni ve Süryaniler yerleştirilmişti.

Gabriel zalimce davrandığı için halk ondan nefret ediyordu. Vaktiyle Kılıç Arslan şehri kuşattığı zaman Gabriel ile Rumlar Türkler’e teslim olmaktan yana oldukları için bazı Süryanî papazlarını öldürmüşlerdi. Bundan dolayı şehirde büyük karışıklıklar çıkmıştı. Gabriel ile Rumlar, Süryanî ve Ermeniler’den şüphelendikleri için zulüm ve işkenceyle mallarını müsadere ediyorlardı. Gümüştekin Gazi’nin bütün yaz devam eden muhasarasi da kıtlığa sebep olmuştu. Süryanîler daha önce Malatya metropolitini Gabriel’e gönderip bu duruma bir son vermesini ve Hristiyanlar arasında barış sağlamasını istemişler, Gabriel ise bunu hainane bir tertip olarak kabul edip metropolitle beraber ileri gelen Süryanîler’i öldürmüştü. Bundan dolayı intikam hisleriyle dolan Süryanî askerler öfkelenip kapıları açtılar ve Danişmendli Gümüştekin Gazi hiçbir mukavemetle karşılaşmadan şehre girdi, herkese huzur ve emniyet içinde evlerine ve islerinin başına dönebileceklerini söyledi.

Halka gıda yardımı yaptığı gibi çiftçilere tohumluk ve öküz dağıttı(18 Eylül 1102). Gabriel öldürülerek zindanlara doldurduğu insanlar salıverildi. Gümüştekin Gazi, Malatya’da huzur ve emniyet içinde büyük bir kalkınma seferberliği başlattı. Malatya onun devrinde en mesut devirlerinden birini yasa mistir.

Antakya prinkepsi Bohemund ile kuzeni Richard de Salerno’nun esir alınmasından sonra meydana gelen gelişmeler, o zamana kadar Haçlılara karşı birlikte cihat eden iki Türk hükümdarını birbirine düşürdü. Bohemund’un esir düştüğünü öğrenen Bizans imparatoru Alexios Komnenos, bu tehlikeli düşmanını kontrol altına almak için seferber oldu ve Gümüştekin’e haber gönderip onu kendisine teslim ettiği takdirde iki yüz altmış bin Bizans altını vermeyi vaat etti. Bu müzakerelerden haberdar olan Anadolu Selçuklu sultani Kılıç Arslan Gümüştekin’e hem Anadolu sultani hem de müttefiki olduğunu söyleyerek Bizans imparatorundan alınacak bu fidyenin yerişinin kendisine verilmesi gerektiğini bildirdi.

Bizans imparatoruna teslim edilmekten korkan Bohemund ise Gümüstekin’e kurnazca yaklaşıp eğer Alexios’un teklifini reddeder ve bunun yarısı kadar bir meblağa razi olursa Antakya Prinkepsligi, Urfa Kontluğu ve Kudüs Krallığı’nın kendisiyle ittifak tesis edeceğini ve Bizans hakimiyetindeki bazı toprakları ele geçirmesine yardımcı olacağını, Antakya’nın eski hakimi Yagisiyan’in ailesini serbest bırakacağını söyleyerek onu ikna etti. Bunun üzerine Bohemund Urfa, Antakya ve Sicilya’daki dost ve akrabalarına haber gönderip kurtulması için gerekli olan 100.000 altını toplayıp Malatya’ya getirmelerini istedi.

Bizans imparatorunun teklif ettiği fidyenin yarısını Kılıç Arslan’a kaptırmak istemeyen Danişmendli Gümüştekin Gazi, Bohemund’un dost ve akrabalarının getireceği daha az fidyeyi kabul ederek, onu 1103 yılı Paskalya yortusundan kısa bir müddet önce Malatya’da serbest birikti. Bohemund’un fidyesi, Baudouin du Bourg, Patrik Bernard, Gogh Vasil ve Bohemund’un İtalya’daki akrabaları tarafından temin edilmişti. Kılıç Arslan buna çok öfkelendi. Hem parayı kaybetmiş hem de aleyhinde güçlü bir ittifak oluşmuştu. Büyük Selçuklu Sultani Berkyaruk’a Gümüştekin’in Haçlılarla anlaşma yaparak hem kendini küçük düşürdüğünü hem de Müslümanlara leke sürdüğünü söyledi. Ayrıca Gümüştekin’e haber gönderip hatasının bağışlanmasını istiyorsa Bohemoond’u kendisine teslim etmesi gerektiğini bildirdi. Ancak Gümüştekin Bohemund ile yaptığı anlaşmaya sadik kaldı.

Bohemund Antakya’ya döner dönmez Müslümanların hâkimiyetindeki topraklara saldırıya geçti. Pek çok Müslümanı öldürdüğü gibi vergi adıyla mallarını müsadere etmek suretiyle ödediği fidyenin kat kat fazlasını çıkardı. Bundan dolayıdır ki, Ibnü’l-Esîr hâkli olarak: “Gümüştekin bu hatalı hareketiyle Müslümanlara yaptığı iyiliklerin silinip yok olmasına sebep oldu.” diyerek onu tenkit eder.

Bu sırada Haçlıların zulüm ve işkencelerinden bıkan Ermeniler ‘in daveti üzerine Elbistan’ı zapt ederek onları Haçlı zulmünden kurtaran Kilci Arslan, Antakya üzerine sefere hazırlanırken Danişment Gazi’nin Bohemund’u yüz bin altın fidye karşılığında serbest biriktiğini öğrenince, seferden vazgeçerek süratle Gümüştekin’in üzerine yürüdü ve Maraş yakınlarında onu hezimete uğrattı (496 Zilkade/Ağustos 1103). Bu bozgun Gümüştekin Gazi’nin itibarini çok sarstı.

Bu olaydan yaklaşık iki yıl sonra Gümüştekin Gazi, Sivas’ta öldü. Urfalı Mateos (Vekayinâme, s. 225) onun 23 Şubat 1104-21 Şubat 1105 tarihleri arasında Ebu’l-Ferec Ibnü’l-Ibrî (Ebu’l-Farac Tarihi, II, 345) ile Müneccimbaşı (Sahaifü’l-ahbâr, II) ise 1105-1106 yılında öldüğünü söylerler. Kabri Niksar’da olup türbesi kitabesizdir. Tokat’ta Garipler Camii olarak bilinen camiin de onun tarafından yaptırıldığı söylenmektedir. On iki oğlu vardı. Zahid ve muttakî bir emir olan Danişment Gazi iyi bir insandı. Halka çok iyi davranırdı. Hristiyanlar bile ondan övgü ile söz ederlerdi. Ülkeyi mamur ve müreffeh bir hâle getirmek için çok çelişti.

 

Mimarî Eserler

Danişmendiler döneminde yapılan mimarî eserlerden bazıları şunlardır: Kayseri Ulucamii, Niksar Ulucamii; Kayseri Kölük camii ve medreseleri, Amasya Halifet Gazi türbesi, Niksar Melik Gazi türbesi, Tokat Yagibasan Medresesi, Niksar Yagibasan medresesi.