Emiroğullarından İpsiz Recep Ve İstiklal Savaşı

Karasu 1316 ve 1360 yıllarına kadar, Bizanslıların elinde bulunmakta idi. 1326 yılında Sultan Orhanın uç beylerinden Konuralp komutasında Türk Osmanlı kuvvetleri Sakarya Bölgesi ile beraber Karasuyu da Osmanlı topraklarına kattı [Sakarya Turizm Müdürlüğü, 1998: 81]. Karasu, Pazarsuyu namı ile Voyvodalık olarak 1888 yılına kadar İzmit Livası olarak Kastamonu Eyaletine, daha sonra İzmit Livası olarak Hüdavendigâr Eyaletine bağlanmıştır.

 

Evliya Çelebi, meşhur Seyahatnamesinde Karasudan bahsederken, bundan 300 sene evvel Karasu Köyüde kurulmuştur. İzmit Sancağının Kandıra Kazasına bağlı bir kasabadır. Halkı çoğunlukla kömür taşımacılığı ve balıkçılık yapmaktadır diye bahsetmektedir [Balcıoğlu, 1953: 8]. Karasunun tarihi hakkında edinilen bilgiler genelde, rivayetlere dayanmaktadır. Karasu, Karasu Köyünün eski mezarlığının bulunduğu kısımda imiş. 1610-1615 yıllarında Evliya Çelebi buradan geçmiş. Seyahatnamesinde, Karasu ile Kerpe arasında (Kandıra civarında bir köy) sık ve gür ormanların olduğu, ormanlar arasından geçerken büyük bir mezarlıktan  geçtiğini, mezarlık civarında dış budak ağaçlarının bulunduğunu belirtmektedir. Belirttiği sık ormanlık arasındaki mezarlık, Karasu Mezarlığıdır.

 

Karasu halkı eskiden geçimlerini sağlamak için, iki yerde oturmaktaymış; verimli topraklardan yararlanmak için, çiftçilik yapmaya elverişi toprağa sahip olan bugünkü Karasu Köyünün bulunduğu yerde yaz aylarında, su ürünlerinden yararlanmak üzere, Küçükboğaz Gölü kıyısındaki Cennet Mahallesinin bulunduğu yerde de kış aylarında oturmaktaymış [Aksu, 1969: 12].

 

Kış aylarında balıkçılık yapmak üzere kaldıkları Küçükboğaz Gölü kıyısı, yaz aylarında bataklık olmakta, sıtma ve kolera hastalıkları halkı perişan etmekteymiş Bu nedenle halkın bu hastalıklardan korunmak için kışlık Karasudan tamamen yazlık Karasuya taşındığı söylenmektedir.

 

Bir diğer rivayet ise şöyledir; Karasuya yolcu olarak bir ihtiyar uğrar. Köyde ayaküstü sohbet eden topluluğa doğru yürüyüp aç olduğunu bildirir ve yiyecek ister. Topluluktan kulak veren olmaz. İhtiyar yüksek sesle tekrar ister. Orada bulunanlar yiyecek vermek istemedikleri gibi bir de alay ederler. İhtiyar yalvarır ama aralarından biri hakaret edip ihtiyarı kovar. İhtiyar, bu adama kızgın bir eda ile bakınca, adam silahına sarılır. İhtiyar da, beddua okuyarak Küçükboğaz Gölüne doğru yürür. İhtiyarın, göl üzerinde yürüyerek ormana doğru gittiği görülür. Bu olaydan çok geçmeden, kışlık Karasuda sıtma salgını görülür. Hastalık çabuk yayılır ve hastalığa çare bulunamaz. Sağ kalanlar da yazlık Karasuya taşınırlar. Karasu, hastalık yüzünden küçüldükten sonra, önce Sapanca Bucağına, sonra Kandıra ya, oradan da Adapazarına bağlanmıştır [a.g.e., s. 13].

 

Bir diğer rivayete göre de Karasu, Saraya bağlı bir tımar iken, buraya Saraydan her sene bir kişi gelir aşar vergisi olarak mahsül toplarmış. Ürünün bol olduğu yıllarda, rahatça vergisini veren halk, kıtlığın olduğu bir yıl vergisini verememiş. Aşar memurunun vergiyi almak yolundaki ısrarları sonunda, halk isyan etmiş. İsyan sırasında üzerine yürüyen halkın arasından kurtulamayan memur, orada ezilip ölmüş. Hatta köylüler, memurun mezarı başına dikilen çam ağacının bir dalını budamayarak özellikle uzatmışlar. Her sene mısır zamanı oradan geçen köylüler, ağacın uzun koluna bir mısır asarlarmış. Bunu da Sağlığında yiyip, doyamadı, şimdi yesin de doysun diye yaparlarmış. Mısırı ağacın uzun koluna takanlar bunu açıkça dile getirerek sağlığında doyamadın, al, ye ve doy diye tekrar ederlermiş.

 

Bu olaydan sonra, Karasu için gönüllü tımar sahibi çıkmamış. Saray tarafından; iyi silah kullanan Hacı Abdi Bey, Karasuya gönderilmiş. Hacı Abdi Bey, Karasuya geldikten sonra kendisinden önceki tımar sahibinin hakkında geniş bilgi toplamış. Halkın arasına girip yöreyi iyice incelemiş. İyi bir yerleşim yeri aramaya başlamış. Halka yazlık Karasunun suyunun ve havasının iyi olmadığını belirterek bugünkü Karasunun İncilli Mahallesine yerleşmiş [Aksu, 1969: 14]. Halk, Hacı Abdi Beyin korkudan yazlık Karasuyu terk ettiğini düşünmüş. Abdi Bey, İncilliye yerleştikten sonra ilk iş olarak içme suyu aramış, kendi imkânları ve adamlarının yardımı ile çok yakın zamana kadar kullanılan suyu getirmiş, zamanla diğer eksiklikleri tamamlayarak yerleşmeyi gerçekleştirmiş. Yerleşmeyi tamamlayan Hacı Abdi Bey, yakın tımar sahipleri ile tanışmış. Adapazarı tımarını elinde tutan Kara Osman ile birlikte Düzce ve Bolu tımar sahiplerinin üzerine seferler düzenleyip, zaferler kazanmış, Hacı Abdi Bey zaferler kazandıkça halk, Hacı Abdi Beyin etrafında toplanmaya başlamış. Böylece Yazlık Karasudaki halkın yavaş yavaş İncilliye taşınmasıyla birlikte yöre gelişmeye başlamış.

 

İstiklâl Savaşı sırasında Adapazarı, Sapanca, Geyve Yunanlılar tarafından işgal edildiği halde Karasuya düşman girememiştir. Caferiye, Melenağzı Köylerinin bulunduğu kısımdan, düşman top atışlarıyla karaya çıkmak istemişse de arazinin engebeli oluşu, halk ve milislerin ellerindeki silahları ile top atışlarına karşılık vermeleri sonunda, düşman çıkartma yapamamıştır. İpsiz Recep ve yanındakilerle halkın birlik olması sonucunda, düşman kuvvetleri Karasu ve civarında herhangi bir etkinlik gösterememiştir. Dolayısıyla Karasu, İstiklal Savaşı sırasında herhangi bir zarar görmemiştir.

 

İpsiz Recep, Rizenin Portakallık Mahallesinde 1878 yılında doğmuştur. Emiroğullar’ından İpsiz Recep genç yaşta çalışmak üzere İstanbula gider. Yelkenli gemisiyle Boğaziçinde çalışmaya başlar. Yanında çalışanlara eziyet eden Rumları ve Ermenileri zararsız hale getirir. Çalışanlar arasında huzuru temin eden İpsiz Recepin bu tür çıkışları, çevresinde takdir toplayarak sayılan ve sevilen bir kişi olmasına neden olur. Cesareti nedeni ile ipsiz lâkabını alır.

 

İpsiz Recepin huzuru temin edip, çalışmaya başladığı zamanlarda İstiklâl Harbi patlar. İpsiz Recep, onbeş arkadaşıyla birlikte İstanbuldan ayrılıp Kefken Adasına gelir. Arkadaşları ile yabancı bandıralı, arpa yüklü bir gemiyi teslim alır, gemiyi Sakarya Nehrine kadar getirip zamanın Karasu Bucak Müdürlüğüne teslim eder. Bu olaydan sonra İpsiz Recep Karasuda karargâh kurup Ankara ile irtibat sağlar. Ankara kendisine Milis Kuvvetleri Komutanlığı olarak yüzbaşı rütbesi verir. Bundan sonra İpsizin etrafında 1800-2000 kişi kadar genç toplanır. Bu gençlerin katılımı ile İpsiz Recep, Karasu ve civarının savunmasını ele alır.

 

İpsiz Recep doğruluğu, dürüst ve mertliği sayesinde etrafın takdirini toplayıp sözü geçen bir kişi durumuna gelmiş ve halk tarafından kendisine emice; ünvanını verilmiştir [Hiçyılmaz, 2000:12]. İpsiz Recep;in bu durumunu tespit eden Ankara, emrine üç istihbarat subayı vererek harp hali ve şekli üzerinde nasıl hareket edeceğine dair emirler göndermiş, İpsiz Recep aldığı emirler doğrultusunda Karasuya saldırmaya hazırlanan Yunan Ordusunun Karasuya girmesine engel olmak üzere taarruza geçerek Yunan kuvvetlerini püskürtmüştür. Bozguna uğrayan düşmanı takip etmek amacıyla Geyve Boğazı, Bilecik, Eskişehir milis kuvvetlerine katılıp yardım ederek başarı sağlamıştır. Ayrıca İstiklâl Savaşında gösterdiği başarıdan dolayı kendisine İstiklâl Madalyası verilmiştir.

 

İstiklal Savaşında, iç ve dış düşmanlara karşı milli duygularla saldıran, bu konuda anlayış gösterenlerin yardımlarından yararlanan İpsiz Recep ve mahiyetindeki milliyetçiler, amansız bir mücadele ile Yunan Kuvvetlerinin herhangi bir şekilde zarar vermesine meydan vermemiştir. Düşman, denizden topla saldırdıysa da çıkarma yapma imkanı bulamamıştır.

İstiklal Savaşında her türlü zorluğa karşı mücadelesini sürdürüp milli duyguları doğrultusunda fedakârlıktan hiç çekinmeden düşmanla savaşan İpsiz Recep, 1928 yılında Karasu Yeni mahalledeki evinde ölmüş, vasiyeti üzerine mezarı Karasu Şehir Mezarlığına taşınmıştır [Aksu, 1969: 15] [Resim 14]